Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

Kalbin Paslı Sancıları

Kalbin Paslı Sancıları

Düşme gör, düş de gör, düşte gör, düşeni gör, düşünce gör, hele bir de düşününce gör… Düşünde düş görmeden düştüğünü düşün hiç üşenmeden. Her düştüğünde soyun, döşünde düş izi bırakan düşünden. Düşmeden yaşamak işretine, dalmadan aymazlık ateşinin dehşetine, arın arı duru ırmağında endişenin. 

Sıtkı sıyrılmış tutku yüklü nice sahibi hırs dolaşırken arşın yüzünde; ayağımızın ezdiği çimenin, dalı kırılan çiçeğin hakkını unuttuk. Duvağında mutlu çocuk resimleri çizili şehirler bağışlamadık insanlığa. İnsan yığıntılarını, beden kusan sokakları bıraktık ardımızda. 

Kimi sevdik de kaderinden pay aldık? Payına düşeni üleşmenin peşine düştük? Kederin ederi pahalı geldi bütçemize, tükenmez bir hayalin ardında heder ettik seneleri de. Bahtını, tahtının altında arayan bedbaht gibi şitare hiç gülmedi yüzümüze. 

Kalbi kanayan kelebek kime zimmetli? Mesuliyet mecburiyetten değil mecburiyet mesuliyetten neşet ederdi hani? Solan çiçek, üşüyen kuş, susan çocuk kime emanet? Ekilen tohum, uçarı ruh, ürpermeyen kalp, yaşarmayan göz, kentsoylu nara, çokuluslu cenin kimin?  

Bütün kâinatın varlığı muhabbet ve marifet ile izah edilirdi. Kâinat kitabı, çevirmene muhtaç olmayan tek kitaptı ve o kitabın en tafsilatlı şerhi hudutsuz merhametti. Merhametin gümrah göğsünden emen bedenin damarlarında şefkat demi devir daim ederdi.

Derviş olmadan ermiş olmanın peşinde olduk. Akşam olmadan gün doğduğu nerede görülmüş ki? Eşikte baş, gözde yaş olmadan dergâhta aş derdine düştük. Kerameti ikram eden Mükrim’ in kereminden mahrum olduk. Kerim olan yanan yüreğe bigâne kalmazdı, bilemedik.  

Şehirleri bayındır gösteren binalardan kurtarmadıkça ruhumuzu, geçtiğimiz şehirleri gülüşümüzle güzelleştirmedikçe, içimizi süslediğimiz çiçeklerle donatmadıkça adımladığımız yolları hangi güzellikten söz edebiliriz. Şehrayinler kurulmadan içimizde, meşum bir matemdir dışımızı pusuda bekleyen.   

Hikâyemiz uzun, hikâyemiz yarım, kalbimiz yorgun, halimiz vurgun, lisanımız suskun. İyilik kelimesi kaç heceden oluşur, kaç harften müteşekkil? Ahlaka etik, fazilete erdem dedik; ufunet yayıldı gövdemizden, can çekildi kuşkonmaz dilimizden.

Dilinde merhem, elinde merhem, kalbinde merhem taşımalıydık her dem, kendi kendine iyileşmeyen yaralara sürmek için. Ne Meryem’in yarasına merhem ne de İbrahim’in ateşine meltem olduk. Puslu bir uygarlığın uhdesine teslim edilen sadakati esarete reva gördük.

Bir garibin mezarı başında dua etmek kadar habersiz, gözlerden uzak olmayı ne denli denedik. Kalbimiz dilimizle ne kadar ahenkli? Kalbin insicamı dilin istirhamıdır. Akortsuz sazın sesi kulağa ıstıraptır. Güvende değildir kalbimiz; Süleyman’ın mülkündeki karınca, Belkıs’ın kirpiğindeki fırtınaya tutulmadıkça.    

Metal mektupların göğsü aşka dayanıklı değil kurşuna mukavemeti kadar. Çelik yeleği alınmış şehirlerin, baygın bir gülüşe yenik düşüyor nabzı. Cesetlerden geçilmiyor suni çiçekli bahçelerinde caddelerinin. Paslı sancılarla atak nöbeti geçiriyor kalbi.
 
Yalınlığın yerine yalnızlığı koyduk. Yalıtılmış evlerde müebbet mahpusluğa mahkûm edildik. Beton aşkına tutulmuş şehirleri mesken tuttukça taştan heykelleri kalbimize kendi ellerimizle diktik. Şimdi düşün; kıvrımlı sulardan, seyyah rüyalardan, müzmin sancılardan sıyrılan bu paslı bıçak nereye saplanır artık?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
SON YAZILAR