İSTANBUL VE KAYSERİ SALDIRILARINI NASIL OKUMALIYIZ?
Öncelikle şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum. Mekânları Cennet olsun. Yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun.
İki saldırının diğer saldırılardan ayıran temel bir özellik var. Asker-polis-sivil ayrımı yapmadan yapılan saldırılar, bu kez sadece asker ve polisi hedef aldı. PKK nın ve ağababalarının yeni taktikleri ile karşı karşıyayız. Asker ve polisimiz bundan sonra her zamankinden daha tedbirli ve dikkatli olmak durumundalar.
Peki, bunu nasıl okumalıyız? Eylemlerdeki taktik değiştirmenin nedeni ne olabilir?
Tamamen yok olmaya doğru hızlı bir şekilde giden örgüt, kendi tabanına mesaj vermek istemiş olabilir mi? Yani; "Bakın biz, bize saldıranlara saldırıyoruz. Halka artık saldırmıyoruz. Bizim savaşımız halkla değil, polis ve askerlerle" Halk bu mesajı böyle okur mu? Büyük bir kısmı böyle algılamaz. Çünkü hala halkın asker ve polise karşı sevgi ve sempatisi var. Her il, ilçe, kasaba ve köyden mutlaka birilerinin oğlu ya askerdir, ya da polis. Fazla etkili olacağını sanmıyorum.
Peki; "Bakın biz her istediğimiz yer ve zamanda askere de, polise de saldırıp ağır kayıplar verdirebiliyoruz. Demek ki biz hala çok güçlüyüz. Biten biz değiliz" mesajı olabilir mi? Belki bunu böyle okuyanlar olabilir ama özellikle son aylarda, HDP li vekillerin tutuklanması, bir kısmının yurt dışına kaçması, seslerinin son derece cılız çıkması, PKK nın ve siyasi kanadının gittikçe güçsüzleştiğini ve yok oluşa doğru gittiğini gösterir diye düşünüyorum. Özellikle kırsalda eylem güçlerinin tamamen zayıfladığı düşünülürse.
Asker ve polise hedef alarak saldırmak, birçoklarının telaffuz etmeye başladığı, emir komuta zinciri içerisinde, askeri bir darbeye zemin hazırlamak olarak okuyabilir miyiz? Bence bu da çok düşük bir ihtimal. 15 Temmuzdan sonra hiçbir komutanın aklından böyle bir şey geçemez. Halkın buna en şiddetli tepkiyi vereceklerini bilirler. Halka rağmen bir darbenin başarılı olması söz konusu dahi olamaz.
Bu ve buna benzer okumaları çoğaltabiliriz. Asker ve polisin gücünü kırmak, moralini bozmak, askerimizin Orta Doğudaki başarısını gölgelemek, buradan çekilmelerini sağlamak vs. Elbette bunların hepsi düşünülmeli, alınacak tedbirlerde bunlarda göz önünde bulundurulmalıdır.
Ancak şahsi kanaatim odur ki, özellikle asker ve polisimizin hedef alınması, HDP binalarının kundaklanması, kurşunlanması, provokatörler tarafından halkın tahrik edilmesi, ayrılıkların körüklenmesi, Ülkemizde tam bir kaos ortamı yaratarak Allah korusun adım adım bir iç savaşa doğru sürükleyen bir oyunu sahneye koymaktadırlar. Elbette yanılmak en büyük arzumuzdur. Yapılan eylemlerin farklılığı, içte ve dışta iç savaş çığırtkanlarının seslerinin yükselmesi, hatta bazı yabancı basın organlarının; ""Türkiye’de İç Savaş Var" manşetleri atmaları, halkın arasına kin ve nifak tohumlarını ekmek için bütün yolların denenmesi, ayrıca Orta Doğuda mezhepler savaşını başlatmak için bütün hazırlıklarını tamamlayan emperyal devletler, bu savaşın Türkiye'ye sıçraması için ellerinden geleni yapacakları öngörüsü, bu kanaatimizi maalesef güçlendirmektedir.
İç savaş denemeleri, gezi eylemleri ve 15 Temmuzda yapıldı, başarılı olamadılar. Emperyal devletlerin geri çekildiğini ve vazgeçtiklerini düşünmüyorum. Söz dinlemeyen bir Türkiye üzerinde taktik üzerine taktik deniyorlar. Türkiye'ye diz çöktürüp, doğuda bir Kürdistan Devletinin kurulması için zemin hazırlayıp diz çöktürmek istiyorlar.
Bunların hepsini komplo teorisi olarak görebilirsiniz. Ben Büyük Orta Doğu Projesinin rafa kalkmadığına inananlardanım. Hep beraber beyin fırtınası yapalım! Türkiye'nin büyüme hızında rekor kırdığı, faizlerin düştüğü, ekonominin iyileştiği, zirve yaptığı, Orta Doğuda özellikle Barzani ile ciddi petrol anlaşmalarının yapıldığı, Halk bankası üzerinden İran’la altınla ticaretin yapıldığı vs. bir dönemde, birden bire aniden gezi eylemleri patlak verdi. Ülkenin birçok yerinde aynı anda eylemler, ölümler olmaya başladı ve elli vatandaşımız hayatını kaybetti. Başarısız iç savaş denemesinden sonra Türkiye' ye, ekonomik, siyasi, askeri operasyonlar yapıldığı gibi, PKK ve yandaş terör örgütleri, yedi düvel tarafından hiç desteklenmediği kadar desteklendi. YPG ye verilen her türlü modern silah, onların vasıtasıyla PKK ya aktarıldı. Her zaman söylediğimizi tekrar edelim. Yanlış bir kanaate varmamak için. TÜRKİYE, PKK İLE DEĞİL, ABD VE AVRUPA BİRLİĞİ ÜLKELERİ İLE SAVAŞMAKTADIR. Bunu artık kör ve sağır sultanlar bile duyar görür oldular.
Birkaç olayı hafızamızda canlandırırsak bunun böyle olduğunu görürüz. Türkiye’yi emperyal ülkelere peşkeş çekmek isteyen 15 Temmuz’u bize yaşatan terörist başı nerede? Türkiye'ye hainlik yapıp yurt dışına kaçan hainlere kim kucak açıyor? Kim hainlere onursal vatandaşlık unvanı veriyor? PKK nın Türkiye'de yaptığı eylemlere kim alkış tutuyor veya kim kınamıyor? PKK yı hangi ülkeler koruyup kolluyor? PKK’nın terör örgütü bile görülmemesi için uğraşan ülkeler kimler? Türkiye'de iç savaş var diyen ve bunun için uğraşan hainlere hangi ülkeler ev sahipliği yapıyor? Vs. Bunları çoğaltabiliriz.
Hamasi nutukları bir köşeye bırakıp gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Tedbirlerimizi de buna göre almalıyız.
Peki Devlet olarak, halk olarak, vatandaş olarak, ne yapmalıyız? (Kısa vadede çözüm)
Bir kere Devlet olarak istisnasız her ihtimali ciddi bir şekilde değerlendirmeliyiz. Sayın Cumhurbaşkanımızın teröre karşı Milli Seferberlik ilan etmesi doğrudur. Terörle, top yekûn bir mücadele şart. Siyasi farklılıklarımız ne olursa olsun. Başka Türkiye yok.
Devlet, istihbarat birimlerini olabildiğince güçlendirmelidir. İstihbarat hatalarını sıfıra indirmelidir. Asker ve polis arasındaki fetöcü hainler hızlı bir şekilde temizlenmeli ve asla gruplaşmalara meydan verilmemelidir. PKK ile olan mücadele hiçbir şekilde zafiyet gösterilmemelidir. Devlet, Edirne'den Kars'a kadar, ülkenin her karış toprağında yaşayan halka sahip çıkmalı. “Ben buradayım” demeli, varlığını hissettirmeli, halka güven vermeli. Halkı yalnız bırakmamalı. Özellikle PKK ya karşı halkı korumalı. Halk Devletin yanlarında olduğunu bilmeli. Geçmişte yapılan bazı hataların olmaması için aşırı gayret gösterilmeli. Devletin sevecen şefkatli eli bütün halkı kucaklamalı. Provokatörleri anında tespit edip etkisiz hale getirmeli. Bina kundaklanması, kurşunlanması, çelenk parçalanması gibi tahrik edici unsurlara asla izin vermemeli. Yargılamaların hızlı ve adil bir şekilde yapılmasına dikkat etmeli. Bilgi ve belgeler ışığında hızla kararlar alınmalı. Yatırımlara hız verilip ekonomik göstergelerin yükselmesinin sağlanmasına özen gösterilmeli. Terörle mücadelenin, ekonomik, sosyal, siyasi ve askeri boyutu tek tek incelenmeli ve gereği en hızlı bir şekilde yapılmalı. Halkın bütün katmanları tarafından Devlete güven sağlanmalı. Hukuk ve sosyal bir Devlet olduğumuz her fırsatta gösterilmeli.
Muhalefet partileri, bütün farlılıkları bir köşeye bırakarak, terörle mücadelede birlik olmalı, birlik ve kardeşlik söylemlerini eyleme dönüştürmeliler. Vitrine başka, meydanlara başka oynanmamalı. Teröre, terör yandaşlarına, terörü ve teröristi besleyen ülkelere prim ve cesaret verilmemeli. Anında, hızlı, şiddetli bir şekilde tepki gösterilmeli. Bu anlamda Ülkemizi sıkıntıya sokacak her türlü söylemden uzak durulmalı
Halk olarak, vatandaş olarak, her zamankinden çok daha fazla dikkatli olmalıyız. Provokatörlere dikkat etmeli, provokasyonlara, fırsat vermemeliyiz. Hangi etnik kökene veya hangi mezhebe tabi olursak olalım, karşı karşıya gelebilecek her türlü söz, davranış ve eylemlerden şiddetle kaçınılmalı, tahriklere gelmemeliyiz. İçimize sokulan, fitne, fesat ve nifak tohumlarına dikkat edilmeli, acılarımızı yaşarken, tepkilerimizi gösterirken, azami derecede hassasiyet göstermeliyiz. Düşman, birbirimiz değil, bizi bölmek, parçalamak için her türlü savaş oyununu tezgahlayan emperyal devletler olduğunu unutulmamalıyız.
Kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi sabote etmek isteyenlere asla fırsat verilmemeliyiz. Her zamankinden daha fazla birbirimize kenetlenmeli, bütün ayrılıklarımızı ve farklılıklarımızı ortadan kaldırmalıyız. PKK nın sadece bir terör örgütü değil, aynı zamanda, emperyal güçlerin maşası, taşeronu olduğunu, tek hedeflerinin kardeş kavgasını başlatarak, ülkeyi bölüp parçalamak, kan gölüne çevirmek istediklerini unutmamalı, kurulan tuzaklara düşmemeliyiz.
Ülkemiz, Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Abazası, alevsi, sünnisi ile bütün renklerinin coşku ve kardeşlik içinde yaşadığı, büyük zengin bir ülkedir. Terörü ve Teröristi destekleyen ülkelere karşı, bir olduğumuzu, kardeş olduğumuzu gösterilmeliyiz. Bunun içinde bütün renklerimizin ortaklaşa düzenleyecekleri, toplantı, miting, gösteri ve yürüyüşler yapılmalıyız. Ortak tepkiler gösterilmeliyiz. Örneğin Edirne'den Kars'a kadar bütün vatandaşlarımızın katılımı ile gerçekleşecek büyük bir "kardeşlik mitingi" düzenlenmeliyiz.
ÖZETLE, MİLLET DÜŞMANLARININ BİZİ BÖLÜP PARÇALAMAK VE YUTMAK İÇİN HER TÜRLÜ ALÇAKLIĞI, ŞEREFSİZLİĞİ VE HAİNLİĞİ YAPACAKLARI UNUTULMAMALIYIZ. KİM Kİ, ALEVİ-SÜNNİ, TÜRK-KÜRT, LAİK-ANTİLAİK, BAŞI AÇIK-BAŞI KAPALI GİBİ AYRIMLAR YAPIP FİTNE ATEŞİ YAKMAYA ÇALIŞIYORSA, BİLİNKİ O TAM BİR VATAN HAİNİDİR, PİYONDUR, UŞAKTIR, AJANDIR. ASLA VE ASLA İTİBAR EDİLMEMELİ PİRİM VERİLMEMELİDİR.
YÜREKTEN İNANIYORUM Kİ, TÜRK MİLLETİ HER ZAMANKİ SAĞDUYUSU İLE, BÜTÜN HAİNLİKLERİN, ALÇAKLIKLARIN, ŞEREFSİZLİKLERİN ÜSTESİNDEN GELMEYE MUKTEDİRDİR. .
İSMET TAŞ
İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.