İslami Mücadeleyi Tekfir Kalıbına Sokmak I
Günümüzde İslami mücadele adını kötüye kullanarak birçok faaliyet yürütülüyor. Hangi silahlı grubun ne yaptığını, neyi savunduğunu anlayabilmek çok güç. Bu fitne ve karmaşa, dinimizin Cihad emrini, Müslümanları ürküten bir anlayış gibi gösteriyor. Bugün birçok silahlı grup vahabi ya da selefi diyebileceğimiz daha önceki ‘’Suud’un İşgal Kuleleri ve Kâbe’’ yazımda da bahsettiğim gibi sıkıntılı bir anlayış içerisindeler.
Bunlar daha birbiriyle bir olamamış, birbirini tekfir eden, birbirinin kanını döken insanlar. Hâl böyleyken bizim gibi gençlerin yaşadığı bu zaman, bunların yoğun olduğu zaman… Dünya’nın ve Müslümanların gözüne soka soka Ehli Sünnet insanların İslami mücadelesini yok sayıyor ve inkâr ediyorlar. Gerçek Mücahidin kendileri olduğunu iddia ediyorlar. Milletimizi ve özellikle gençliği selefi-vahabi anlayışlarıyla saptırıp saflarına katıyorlar. Çocuğunu okula göndermeyen, çocuğunu okula göndereni tekfir eder vaziyette...
İslâm bu mu? İslâmi anlayış bunların yaptığı mı? Elbette değil. Bırakalım biz bu karanlıkları, aydınlıklara bakalım. Birileri ısrarla Tarikatları, Tasavvufu, ehli Sünnet insanları İslami Mücadelenin dışında tutmak, göstermek istiyor. İslâmi Mücadelenin Ehli Sünnet öncülerine bakalım. Zira Cihad bu toprakların kutlu nişanesidir. Karışı karışına şüheda bu topraklar! Kimse bizi cihaddan, mücadeleden uzak durma gafletiyle suçlayamaz! Daha iyi anlamak için birkaç mübareği anlatmaya gayret edeceğiz.
Nakşibendi Allame Mehmet Emin Er Efendi (k.s); (Allah rahmet eylesin)
İlim tahsiline başladığında 25 yaşında idi. Memleketinde İslamî eğitimde takip edilen usûl gereği Sarf ilmini öğrenerek tahsile başladı. Sonra Nahv, Mantık, Vadc, İsti’âre, Edebü’l-bahs ve’l-münâzara, Beyân, Meâ’nî, Bedi’, Usûlu’d-din, Usulu’l-fıkıh ve Kelâm ilimlerini tahsil etti. Bir yandan medresede okutulan bu on iki ilmi öِğrenirken, diğer yandan Fıkıh, Tefsir, Ferâiz, Tecvid gibi diğer ilimleri de öğrendi. eş-Şeyh Muhammed Ma’şûk b. Şeyh Muhammed Ma’sûm’dan (ki kendisi Abdurrahman et-Tâğî’nin (k.s) torunudur) bu ilimlerin hepsinde 1950 yılında icâzet aldı.
Rus kâfirinin Afganistan’ı işgal etmesiyle başlayan cihad hareketi tüm İslam Coğrafyasını çalkaladı. Mehmet Emin Er Hoca yola çıktı: Pakistan ve Afganistan’da mücahid liderlerle, merhum Burhaneddin Rabbani (İmam-ı Rabbani’nin (k.s) soyundan), Gulbeddin Hikmetyar, Sayyaf, Müceddidi’yle görüştü. Sonra da dağlara çıktı… Yetmiş yaşını aşmışsa da o koca âlim, elinde ağır silahlar, Ruslara karşı cihad ediyor, cephelerde bizzat yer alıyor, nöbet tutuyor, namaz kıldırıyor, ilmi orada da terk etmiyor, Kuran ve Hadis dersleri veriyordu. O böyle yapmakla kişisel ve ilmî sorumluluğun gereğini yerine getiriyor, gençlere örnek oluyor, mücahidlere moral veriyordu.
Nakşibendi Sadat Şeyh Muhammed Diyauddin Hz. (k.s); (Allah rahmet eylesin)Sofileriyle Rus Harbinde savaşmış, bir kolunu şehid vermiş, bir kardeşi şehit olmuş, diğer kardeşi aynı savaşta yitik… Savaştaki kahramanlıkları madalya ile taltif edilmiş, Padişah tarafından şehit olan kolunun yerine protez bir kol hediye edilmiş, Muhammed Diyaüddin k.s. savaşın en şiddetli zamanlarında bile talebeleriyle cemaat olup vakit namazlarını kıldırıyor, ikindiden sonra hatme-i hacegan yaptırıyordu. Etraftan, cephede olduklarını, namazı cemaatle kılmanın veya hatmenin gerekmediğini söyleyenler oluyordu. Muhammed Diyaüddin hazretleri her defasında onlara şöyle diyordu: – Cihat vazifeye mani değilse, biz hem cihat ederiz hem de vazifelerimizi hakkıyla yaparız...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.