HAYATIN AYNASI SİNEMA
Eski dönemin doğuda masalları batıda Mit’leri sinemaya sığınıp hikâyelerini modern formatta anlatırken artık iş günümüzde fanteziden, mitten öte gerçeğin arayışına geldi. Sinema artık tiyatro için söylenen hayatın aynası olma görevini daha çok ifade etmeye başladı.
2009 yapımı ‘Babil’in Çocukları’ bu meyanda etkileyici bir film. Film Saddam’ın devrilmesinden 3 ay sonra müzisyen oğluna ölü ya da diri ulaşmaya çalışan yaşlı bir anneyle torununun hazin hikayesini etkileyici bir sinematografiyle aktarıyor bize.
Yönetmeni Iraklı Muhammed Eddaraci’yi takdir etmemek haksızlık olur. Irak gibi bir ülkeden Hollywood kalitesinde film çıkarmak kolay olmasa gerek.
Saddam diktatörlüğünün geride bıraktığı toplu mezarlar ve kaosa bakınca demokrasi ve şuranın ne kadar önemli olduğunu bizlere bir daha hatırlatıyor.
Filmdeki karakterler hem Saddam’a hem de Amerikaya kızıyor. Aslında terörizm ve İslam konusunda batılılara durun düşünün dedirtecek filmler bunlar.
Bu filmlerden biriside ‘A Most Wanted Man’. Casusluk romanlarının ünlü yazarı John le Carré yazmış.
Film başrollerinde geçen yıl intihar eden önemli ve yetenekli oyuncu Philip Seymour Hoffman oynuyor.
Filmde Türk oyuncularda var.
Konusu Almanya’da geçen film el-kaide ve türevleriyle istihbarati alanda mücadeleyi anlatıyor. Doğrusu doğulu tipler hiçte öyle eli silahlı terörist olarak gösterilmiyor tam tersi elden geldiğince masum ve çaresiz veriyor.
Film daha çok AB ve ABD istihbaratlarının çekişmesini verirken arada meze olan Çeçen, Türk ve Arap karakterlerin hikâyesini de merakla izliyorsunuz.
Batıda artık sadece doğuyu ve İslamı suçlayan değil bunda batınında hatası var mesajları verilen filmlerin, hikâyelerin çekilmeye başlandığını görüyoruz.
Bu konuda örnek verilecek filmler çok. Batının bunu anlaması önemli çünkü bu yaraya sebep olan mikrop sadece içimizden değil birazda o taraftan türüyor.
İslamiyeti terörün kaynağı göstermek cehaletin ilmin babası olduğunu iddia etmek gibi saçma sapan bir fikirdir.
Batı Garp kurnazlığıyla suçu hep İslama atsada herkes neyin ne olduğunu iyi biliyor.
Bediüzzaman boşuna mı demiş; ‘Birgün olur elbette doğar şems-i hakikat/ Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem?’
Şems-i hakikat: Hakikat güneşi.
Müebbed: Ebedi
Zulmet-i alem: Dünyanın, alemin karanlığı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.