Gençliğimize İkaz ve Çağrı
Geçen hafta ‘’Çocuklarımız kimlere emanet?’’ yazımızla sevgili anne ve babalarımıza bir çağrıda bulunmuştuk. Bu hafta ise manevi terbiyeden mahrum kalmış sevgili gençlerimize, geleceğimize ve en başta kendi nefsimize çağrıda bulunacağız Allah’ın izniyle…
Kuşatıcı küfür, hain nefis ve bolca güdülen ‘’benlik davası’’ kıskacında bir gençlik olarak, bu dünyaya gönderiliş amacımızı öğrenmek şöyle dursun kasıtlı olarak şuurlanmaktan uzak kalmaya çalışıyoruz. Bilgi ve uzay çağı denilen bu çağda ilime ulaşmak kolaylaşmış olsa da talebimiz azaldı. Şuurlanmanın getireceği sorumluluk çoğumuza ağır geliyor. Oysaki ne kadar kaçarsak kaçalım ortada bir ölüm ve ahiret gerçeği var. Hesap gününün zorluğunu es geçiyoruz. Günler günleri kovalıyor, ölümün ne zaman, nerede, ne şekilde geleceğini bilemiyoruz. Birçoğumuz belki bu bilgilerden bihaber yetiştirildi. Belki birçoğumuz günah bataklığının içerisinde debeleniyor. Kimse işlediği günahların büyüklüğünden, çeşitliliğinden çekinip tevbe kapısına koşmaktan geri durmasın. Mevlâ’nın tevbe kapısı açıktır. Rabb’imizin merhameti, şefkati günahlarımızdan kat kat büyüktür. Allah-u Teâlâ çokça esirgeyendir, bağışlayandır.
Bugün birçok kalbi ve gönlü kararmış topluluk, İslâm hakikatine uymaya ‘’enayilik’’ gözüyle baksa da ebedi mutluluk ve saadet dolu hayatın kapısının anahtarının bu olduğunu gizliyor. Sen bu gibi tepeden bakan çehrelere aldanma da hakikâti aramaya bak.
Hz. Ömer (r.a), bir gün Camii yoluna koyulmuştu. Bir çocuğun koşarak, aceleyle Camiiye gittiğini gördü. Çocukla aralarında geçen konuşmayı aktarmak istiyorum; -“Yavrum ne oldu, niye acele acele camiye koşuyorsun?” -“Efendim, namaza gidiyorum.”
-“Yavrum, sen daha küçüksün, sana namaz farz olmamıştır.” der. Çocuk da: -“Ya Emirel Müminin! Bu işin büyüğü küçüğü olur mu? Benden daha küçük bir çocuğu dün mezara koydular.” Bu cevaba çok duygulanan Hz. Ömer (r.a) efendimiz gözyaşlarını tutamaz...
Şimdi düşünmek gerek. Asr-ı Saadet döneminde küçük bir çocuğun erdiği hakikâte ve kendimize bakalım. Bu çocuk bilmiyor muydu ki sadece oyun oynamayı, gezmeyi, eğlenmeyi? Ona bu hareketi yaptıran neydi? Gerçekten çok küçük örneklerden bile birçok hikmet çıkıyor. Yahut Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) cennetlik olduğu hâlde ne için ayaklarının tabanı şişene kadar ibadetini eksik etmiyordu… Örnekleri çoğaltmak kolay, sahabeden tutun ecdadın inceliklerine varıncaya kadar nice hâl ve hareketlerden onlarca hikmet çıkar.
Yapmamız gereken bizi oyalayan, kandıran, ebedi saadetimize engel olmak isteyen sistemi farketmek, buna göre gardını alarak, Rabb’imizi tanıma yoluna koyulmaktır. Bize bu kadar zor gelmesinin sebeplerini çokça saysak da Rabb’imiz O’nun yolunda atılan adımları zayi etmez. İnşAllah kurtuluş yolunu kovalayanlara iman ve irfan hikmetini ulaştırır. Zira hiçbir şey O’ndan büyük değildir.
Önümüzde büyük örnekler vardır; Cihanın nuru Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) tutun. Yüce Sahabii kadrosunun adımlarını takip et. Başının sıkıştığı yerde bağlı olduğun Mezhep İmamının içtihatlarına başvur. Sünnet-i Seniyye’ye sarıl. İlim ehli Salih veya Saliha insanlarla otur, kalk. Evliyaullah’ın duasını ve feyzini al.
Bu zor dönemde, Rabb’ini tanıma yolunda önüne Hak gibi görünüp Hak olmayan birtakım topluluklar, batıl ve rezil düşünceler çıkabilir. Mezhepsizlerden, sapık mezheplerden, mealcilik adı altında hadis inkarcılığından veya Kur’ancılık adı altına Kur’an’a saldıran gafil cüretkârlardan uzak dur. Bu yolda şaşırdığın zaman en doğru pusulan Ehl-i Sünnet olsun. Sünnet ehlini takip et.
Yaptıklarımızla son nefesinde bile ümmetim diyen Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) yüzünü güldürelim. Bize temiz ve güzel yolları emanet bırakan ecdada ahde vefa gösterelim.
Üstad Necip Fazıl’ın deyişiyle "Kim var! " diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım! " cevabını verici, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur! " duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...’’ olalım.
Allah hepimizin yâr ve yardımcısı olsun. Yolumuzu dini üzerine sabit kılsın. Nefis ve şeytanın şerrinden muhafaza buyursun. Hepimize feraset versin. İman nimeti ile kendisine kavuşmamızı nasip etsin. O’na lâyık kul olamamanın mahcubiyeti içinde yalvarıyoruz; Ya Rabbi bizi sana lâyık kul eyle. (Amin)
Rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti ağabeyi de vefatının yıldönümü münasebetiyle ‘’Bir Kahraman Bekliyoruz!’’ şiirinden bir parça ile anarak sizlerden dua istiyorum;
Çık nerdesin zuhur et! Biz seni bekliyoruz.
Yıllardır yollarında yorgun emekliyoruz...
Musa ol! Hakk'a yüksel! Tecelli et de Tûra.
Zulmet yıkılsın gitsin! Cihan garkolsun nûra!
İstiyorum yeniden bir hilkat istiyorum,
Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.
Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.