Furkan Göktürk Yılmaz
Gençlerin Türkiye’de yaşamak için geçer nedeni kaldı mı?Gençlerin Türkiye’de yaşamak için geçer nedeni kaldı mı?
Uluslararası Göç İstatistikleri’ne göre, ülkemizden yurt dışına göç eden kişi sayısı bir önceki yıla göre %62,3 arttı.
En fazla göç eden grup %15,8 ile 25-29 yaş aralığı.
Başta doktor ve mühendisler olmak üzere pozitif bilimlerde nitelikli eğitim almış gençlerimizi kaybediyoruz.
Bu duruma yol açan muhtelif sebepler var. Ancak başat teoriler arasında biri atbaşı gidiyor. O da ekonomideki istikrarsızlığın önüne geçilememesi.
Dolar kurunda 2018 yılında başlayan yukarı yönlü eğilim bir türlü dizginlenemedi. Naci Ağbal’ın yerine Hazine ve Maliye Bakanı olarak atanan Berat Albayrak, Ağbal’ın 7 Kasım 2020’de Merkez Bankası başkanlığına atanması üzerine istifa etti. Ağbal’ın başkanlık görevi ise 5 ay bile sürmedi. Mart ayında Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile görevinden el çektirildi.
Özellikle yabancı piyasalar, Ağbal’ın ayrılış şeklini unutamadı. Ekonomi çevrelerinden ağır eleştiriler geldi. Piyasadaki oyuncular yatırımlarını Türkiye’den çekmeye başladı.
Maliye Bakanlığı’nda Aralık 2021’de başlayan Nurettin Nebati dönemi, rasyonel politikaların ve uluslararası normların terk edildiği bir süreç olarak kayıtlara geçti.
Bu yazının kaleme alındığı dönemde bakanlık görevini Mehmet Şimşek ifa ediyor. Türkiye Orta Vadeli Program’a geçti. Enflasyonun 2026’ya kadar kademeli bir şekilde soğutulması hedefleniyor.
Son açıklanan (haziran ayı) TÜİK raporuna göre, on iki aylık enflasyon yüzde 71,60, yıllık ortalama enflasyon ise yüzde 65,07.
Arjantin, Suriye, Lübnan ve Venezuela ile birlikte zirveye oynuyoruz. Bu, yukarıda belirttiğimiz başat teorinin güçlü bir karşılığı olduğunu anlamına geliyor.
***
Ülkemizde asgari ücret 17 bin 2 lira (yaklaşık 480 euro).
Batı Avrupa özelinde ise kazançlar gerçekten yüksek. Hollanda’da asgari ücret 2070 euro dolaylarında. Almanya (2054 euro) ve Fransa’da da (1767 euro) benzer bir durum söz konusu.
Türkiye’de haftada 45 küsür saat çalışan genç kuşak, refah içinde yaşamak için Batı’daki lokomotif ülkelere gitmek istiyor.
Peki, refah içinde yaşamak ne demek? Gidenler Türkiye’de elde edemedikleri nelere sahip olmak istiyorlar?
***
Vulgarize etme pahasına da olsa otomobil örneği üzerinden gitmekte fayda var.
Doğruluk Payı’nın yaptığı araştırmaya göre, asgari ücretli bir Alman, BMW 7 serisi lüks bir aracı hiç para harcamadığı takdirde 7 yılda alabiliyor. Türkiye’de asgari ücret kazanan bir işçinin aynı arabayı alabilmek için 70 yıl çalışması gerek.
Toplumumuzda (özellikle 1980’lerde başlayan özelleştirme politikaları sonrası) tüketim üzerinden refah seviyesini belli etme arzusu arttı. 2024 model bir Peugeot yerine aynı fiyattaki 2016 model BMW araç daha çok rağbet görüyor. Kısa sürede yüksek kazanç sağlamış kliklere bakıldığında bu örnek yaygınlaşıyor.
Otomobili olan ortalama bir genç erkek, daha iyi bir modele binemediği için eksiklik hissediyor. Hiç sahip olamayan ise yenilmişlik...
Arabalar insanları bir noktadan başka bir noktaya taşıyan araçlar olmaktan çıktı. Oysa temel işlevleri budur. İnsanın ulaşım özelinde temel ihtiyacı bir noktadan diğerine gitmektir.
Gerçekten öyle midir?
Değildir. Bireyler için uzun mesafeleri kısa zamanda kat etme zorunluluğu, kayıt altına alınmış tarihin son bölümünde zaruri olmuştur.
***
Bilim camiasında yaygın kabul gören teoriye göre, türümüz 150 bin yıl önce Doğu Afrika’ya yerleşti. Sonrasında hızla gezegene yayıldı.
70 bin yıl önce diğer insan türlerinin (neandertal, homo habilis vs.) soyunu kırmaya başladık. Bunu bilişsel becerilerimizin (öğrenme, iletişim kurma, hatırlama) diğer türlerden üstün olması sayesinde yapabildik.
Şehirlerde çalışarak hayatımızı kazandığımız son 200 yıl ve çoğunluğun çiftçilik yaparak doyduğu 10 bin yıllık süreç haricinde, tarihin bütününde avcı toplayıcılar olarak yaşadık.
O dönem karnımızı doyuracak bir gıdaya eriştiğimizde ya da yeni bir mağara keşfettiğimizde tatmin oluyorduk. 2009 model WV Polo yerine 2022 model Mercedes C200 aldığımızda değil.
Avcı toplayıcılar haftada 1 kez taşındıkları için az eşya ile yaşamak zorundaydı. Taşındıklarında yanlarına ne kadar hafif malzeme alırlarsa o kadar iyiydi.
Fazla bir şeye sahip olmamak, mecburiydi.
Tarıma geçiş milattan önce 9000 civarında Güneydoğu Anadolu ve Batı İran’da başladı. Milattan sonra birinci yüzyıla gelindiğinde yaşayan insanların büyük bölümü çiftçiydi.
Tatmin sağlayan meseleler arasında artık yeni bir mağara bulmak yoktu. Türümüzün temel ihtiyaçlarından birinin (barınma) şekil değiştirmesi için yaklaşık 10 bin sene geçmesi gerekmişti.
Tarım sayesinde eldeki gıda miktarı arttı. Göçebe yaşamın terk edilmesi kadınlara düzenli olarak çocuk yapabilme şansı verdi. Sonrasında nüfus patladı. İnsanlık geç modern çağa kadar çiftçi olarak yaşadı.
Şehirlere kitlesel göçlerin başlamasıyla huzur bulduğumuz şeyler tekrar değişmeye başladı. Kentlere has sektörlerde iş bulmak, banliyölerden ev satın almak ve eğitim ihtiyacını karşılamak yeni meselelerdi.
Öncelikli hedeflerde majör değişikliklerin yaşanması için bu sefer de yaklaşık 2000 yıl geçmesi gerekmişti.
***
Kapitalizmin yükselişi sahip olunabilecek eşya çeşitliliğini artırdı. Gerçek ihtiyaçlar ile suni ihtiyaçlar arasındaki çizgi belirginliğini kaybetti.
Günümüzde bir baba, kızının akıllı telefon isteğini yerine getiremediği için hayatına son verebiliyor.
En kadim ve kesin yasalardan biri şudur; lüks zamanla ihtiyaç haline gelir ve yeni zorunluluklar ortaya çıkarır. İnsanlar belli bir lükse alıştıklarında bir süre sonra onu kanıksarlar.
Bizi baskı altına sokan etkenler hakkında daha fazla düşünmemiz gerek. Yeni ihtiyaçların ne kadarı gerçek? Ne kadarı suni?
Binlerce yıldır yeşil bir vadiden yüksek bir yaylaya tırmandığımızda iyi hissettik. İşlek caddeler arasında kırmızı bir Ferrari ile turlarken değil.
***
Keçecizade Fuat Paşa III. Napolyon’un temsilcileri ile konuşurken, “Zamanımızın en güçlü devleti Osmanlı Devleti’dir. Zira siz dışarıdan biz de içeriden yıkmayı başaramıyoruz” diyordu.
Türkiye, bölgesindeki ağır cendere, içerideki ayrılıkçılar ve Osmanlı’nın yükseliş döneminde üstlenilen tarihsel kimlikten dolayı, mevcudiyetini korumak için dahi büyük atılımlar yapması gereken bir ülkedir.
Memleketimizin, kısıtlı imkanlarla yetiştirdiği nitelikli gençlerine ihtiyacı var.
Gençlerin de memleketlerinde yaşamak için geçerli sebepleri var.
Medeniyet kavramı ortaya çıktığından beri Batı’da hakimiyet altına alınmak istenen yerler Roma, İstanbul, Kahire, Hatay, Halep, Yafa ve benzerleri oldu.
Berlin, Paris ya da Amsterdam talep edilen yerler arasında değildi. Hatta bu şehirler birkaç yüzyıl öncesine kadar iptidai itiyatların kol gezdiği mahrumiyet bölgeleriydi.
Tarihi olaylarda tesadüfi gelişmelerin etkisi büyüktür. Ancak olgularda benzer kaide işlemez. Dikkatli ölçmek lazım.
***
Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden birinde akademisyen olarak görev alan bir ahbabımın, taksicilik yapmayı kabul ederek kızı ve eşi ile birlikte Vancouver’a taşınmasının ardından bu metni kaleme almak benim için zorunlu oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.