Geç kalmış bir eğitim yazısı
2014-2015 Ders yılı başladı. Yaklaşık on yedi milyon gencimiz, ümitlerle ders başı yaptı. Resmi veriler doğrultusunda on yedi milyon insan Türkiye’nin geleceği anlamındadır. Bu genç nüfus, Almanya, Fransa, İngiltere hariç tutulursa pek çok Avrupa Birliği nüfusundan fazladır. Gelecek vaad etmektedir.
Eğitim sisteminin ilgi alanına giren on yedi milyon salt bir rakam değildir. Anne ve babaları ile ifade etmek gerekiyorsa yaklaşık elli milyon insan doğrudan eğitimin ilgi alanına girmektedir. Başka bir deyimle eğitim sistemi ülkenin bugününü ve yarınlarını doğrudan ilgilendirmektedir. Hazırlanan müfredat programları geleceğin tanzimidir.
Eğitim, dün, bugün ve yarın anlamındadır. Eğitimin dünü atılırsa, bugünü olmaz. Bugünü olmayan eğitimin yarını hiç olmaz. Milletlerin geleceği “mektep”te şekillenmektedir. Her milletin kendisine ait bir eğitim düzeni/ mektebi bulunmaktadır.
Yeni eğitim yılı aynı zamanda gündemin ilk sıralarında yerini korumaktadır. Dikkat edilirse günümüz Türkiye’sinde eğitim/ education problem, sorun, meseleyi çağrıştırmaktadır. Kısaca eğitim, bizde sorunla eş anlamlı kullanılmaktadır. Kalkınmış ve ileri ülkelerde ise eğitim, çözümle eş anlamlı kullanılmaktadır. Bir ülkede her hangi bir mesele, problem varsa ilk akla gelen çözüm eğitimdir. Ekonomik, sosyal, siyasi bir meselenin çözümünde eğitim yol gösterir ve ışık tutar.
O halde şu sorunun cevabını aramakta yarar var: “Çağdaş dünyada çözümle eş anlamlı kullanılan eğitim, ülkemizde neden sorunla eş anlamlı kullanılmaktadır?” İleri ve kalkınmış ülkelerde eğitim, üç ana temele oturtulmuş olarak yürütülmektedir. Bunlar eğitimin olmazsa olmazlarıdır.
Bilimsellik, katılımcılık ve ölçme ve değerlendirme. Kısaca tanımlanacak olursa, eğitim politikaları ilmin ışığında oluşturulmaktadır. Çünkü ilim doğruların miyarıdır. Katılımcılığı ise eğitim bilimciler “Bir ülkede yaşayan insanların sahip oldukları inanca göre çocuklarına eğitimi seçme hakkı” olarak tanımlamaktadırlar. Ölçme ve değerlendirme ise, hazırlanan müfredat sonunda yetişen nesillerden memnun muyuz, değilsek nasıl bir müfredat uygulanmalı sorusunun cevabını oluşturmaktadır.
Çağdaş ve bilimsel olarak eğitimin olmazsa olmaz üç temelinden hiçbiri bizim eğitim sisteminde ne yazık kendine yer bulamamıştır. Eğitim politikaları “bilimsel” değil. Bu ülkede hiç kimse inancına göre çocuğuna eğitim seçme hakkına sahip değil. Ölçme ve değerlendirme ise hak getire.
Yeni öğretim yılının başlaması ile eğitimin sorunları tartışılmaya başlandı. Gerek görsel ve gerekse yazılı basında yer alan eleştiri ve görüşler dikkatle incelendiğinde, körlerin fil tanımı gibi bir gerçekle karşı karşıya kanılmaktadır.
Son on iki yılda AK Parti iktidarının eğitimde yaptığı değişiklik ve uygulamalar ne kadar gerçekçi? Konunun tartışmasına girmek bizi sonuca götürmemektedir. AK Parti iktidarlarının eğitim politikaları ve uygulamaları iyi niyetle yapılsa bile, el yordamı ile hazırlanmakta ve yürütülmektedir. Sık sık kadro değişimi ve günlük heveslerle atılan adımlar sonuç getirmekten çok uzaktır. AK Parti’nin Ömer Dinçer dönemi hariç, öteki bakanlarının bir başarısından söz etmek, kayda geçmek mümkün görünmemektedir.
Türk eğitim sisteminin tamire değil, imara, tamirciye değil mimara ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni bir öğretim yılının başlaması beraberinde sorunları, tartışmaları ve eleştirileri getirmesi normaldir. Çünkü Sevgili Nabi Avcı Bey eğitimde mimar olma imkânını kaçırmıştır.
Her şeye rağmen 2014-2015 öğretim yılının başta milletimize, memleketimize, ailelerimize, özellikle öğretmen ve öğrencilerimize hayırlı, uğurlu ve başarılı olmasını diliyorum.
G Ü N Ü N H İ K M E T İ
“Her fırsatta kendi meziyetlerini inkâr etmek bir alçak gönüllülük değil, olumsuz bir şekilde gururun belirmesidir. Gerçekte alçakgönüllü olan susandır.”
Cenap Şehabettin (1871-1934)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.