Etmeyeni de bulabilen bir virüs: Korona
Çin’den çıkan ve dünyaya yayılan, ülkemizde de etkisi günden güne artan korona virüsle en etkili mücadelenin “evde kalmak olduğunu” bilmeyen, anlamayan kalmamıştır.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Sağlık Bakanımız Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu üyelerimiz ve diğer ilgili akademisyen ve doktorlarımız sürekli buna vurgu yapıyor.
Cumhurbaşkanımız son ulusa sesleniş konuşmasında bir kez daha “İşi olmayan, zorunluluğu bulunmayan vatandaşlarımız gönüllü karantinayla kendilerini ne kadar evde tutarlarsa hayatımızın normale dönme süresi o kadar kısalacaktır” sözleriyle milleti evde kalmaya çağırdı.
Sağlık Bakanımız her açıklamasında “Herkes kendi OHAL’ini ilan etmeli” diyor.
Bilim adamlarımız, doktorlarımız medya aracılığı ile halka sürekli bu yönde mesajlar veriyor. Özellikle akşamları TV kanallarında canlı yayınlara katılıp, virüsle ilgili son veriler ışığında bilgiler aktarıp, değerlendirmelerde bulunurken, “peki ne yapmalı” sorusuna özetle “evde kalın, hijyen kurallarına uyun” cevabını veriyor.
Evet değerli okurlar medya olarak biz de koronayla mücadele için evde kalınmasının önemini hatırlatıyoruz. Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Sayın Rıdvan Duran’ın koronayla mücadele kapsamında toplumda farkındalığın artırılması amacıyla yaptığı çağrıya destek vererek, Ankara’daki yerel gazeteler olarak geçtiğimiz gün ortak manşetlerle çıktık; hep bir ağızdan siz değerli okurlara “Evde Kal, Sağlıkla Kal” diye seslendik.
Peki sonuç?
Elhamdülillah toplumun büyük bir bölümü evinde kalıyor, mecbur olmadığı sürece dışarı çıkmıyor. Çıktığında da hızlıca ihtiyacını giderip evine geri dönüyor ve hemen elbiselerini çıkarıyor, ellerini iyice yıkıyor.
Ancak bunca uyarı, çağrı ve ricaya rağmen virüs riskini önemsemeyenler de yok değil. Onlar hiçbir risk yokmuş gibi normal hayatlarına devam edebiliyorlar. Özellikle kimi gençler… Kendileri hissetmeseler de taşıyıcı olabileceklerini umursamıyorlar.
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan’ın, "Evde kal" çağrılarına karşın sokağa çıkan vatandaşlar konusunda ki şu sözleri, uyarılarda gelinen son noktayı gösteriyordu:
"Artık yalvarma derecesine geldik, ne söyleyeceğimizi şaşırdık. Allah aşkına sevgili Edirneliler, çıkmayın evden. 'Bana bir şey olmaz' demeyin, size bir şey olur, komşunuza olur, eşine, çoluk, çocuğuna, arkadaşına olur. Lütfen evinizde kalın."
Anlamayan anlamıyor, dinlemeyen dinlemiyor.
Ve öyle bir sorunla karşı karşıyayız ki, bu anlamayan/dinlemeyenler sadece kendilerini riske atmış olmuyorlar.
Hele yaşları itibarıyla risk grubunda değillerse, korona kapmışlarsa bile onlara bir şey olmazken, çevrelerine virüs saçıyorlar.
Yani dışarı çıkmayı sürdürenler için “kendi etti kendi buldu” gibi bir durum bile sözkonusu olmayabiliyor. Çıkan o ama çıkmayan biri olumsuz etkilenebiliyor.
Hal böyle olunca da bunca izolasyon gayreti çöpe gidebiliyor.
60 dairelik bir apartmanda 58-59 aile evinde kalırken, 1-2 aile dikkatsiz davranıp virüsü kapmışsa, o bina için artık riskten uzak diyemeyiz. Virüsün kısa bir sürede o binanın tümünü sarması kaçınılmazdır çünkü.
Sağlık Bakanı Koca’nın açıkladığı verilere göre, özellikle İstanbul’da virüsün örnekteki binada olduğu gibi ilerlediğini düşünüyorum. Acilen şimdiye kadarkilerden çok daha radikal kararlar alınmalı İstanbul için.
Ben bu satırları yazarken Cumhurbaşkanımızın açıkladığı “30 büyükşehir ile Zonguldak’a araç giriş çıkış yasağı getirilmesi” kararı çok önemlidir ama İstanbul için yeterli midir, bilemedim.
Bu kararla İstanbullular il dışına çıkamayacaklar ama il içinde dolaşmaya devam edebilecekler yine. Bu da yayılımın il içinde (16 milyonluk bir ilden söz ediyoruz) sürmesi demek.
Acaba diyorum, İstanbul’dan başlanarak bir iki haftalığına sıkı bir sokağa çıkma yasağı uygulansa ancak o zaman mı virüsün yayılımı minimuma indirilebilir?
Tabi bunu en iyi bilim adamlarımız, devletimiz bilir, devletimiz yöneticileri bilir.
Milletimiz ve devletimiz için hakkımızda en hayırlı karar ne ise o alınır inşallah.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.