Et tu, Brute?
Çoğu zaman kimin dost, kimin düşman olduğunu anlayamazsınız. Antik dünyanın en büyük imparatorluğunun kurucusu bile olsanız bu böyledir. Çünkü ihanet sessiz ve hızlıdır. Birçok farklı nedene bağlı olabilir tabii. Bu yüzden belki de Julius Sezar, o meşhur “diktator perpetuo” (ömür boyu diktatör), aşk denince kalbi dost denince sırtı sızlayanlardandır belki de.
Willam Shakespare, “O daracık dünyayı bir dev gibi yönetti” der Sezar’dan bahsederken. 55 yaşında ardında koca bir isim bırakarak ölmesini göze alırsak bu cümleye katılabiliriz.
Bana, kendi yansımasına âşık olup aç ve susuz kalıp ölünceye dek kendini seyreden Narcissus’un biraz daha insan versiyonu gibi gelir Sezar. Belki de geleneğe karşı çıkma isteğinden dolayı doğmuştur bu kendine olan sarsılmaz güveni. Öyle ki çok bilinen bir hikâyede anlatıldığına göre henüz genç bir delikanlıyken Ege Denizi’nde korsanlar tarafından kaçırılmış ve ailesinden serbest bırakılması için fidye istenmiştir. Sezar kendisi için istenen bedeli düşük bularak çok öfkelenenmiş ve hatta korsanlara bu bedeli arttırmalarını talep etmiştir. Serbest bırakıldıktan sonra ise korsanları yakalayıp çarmıha germesi ayrı bir mesele tabii.
Kendi kaleme aldığı savaş anılarında kendisinden hep üçüncü kişi olarak bahseder Sezar. Hatta söze “Nice savaşçı ulusları fetheden Sezar…” diyerek başlar.
Ve hatta Sezar’ın ailesi soyunu Roma’nın aşk ve bereket tanrıçası Venüs’e kadar dayandırır.
Fakat bunların hiçbiri tarihin en ünlü ve trajik suikastlarından birine kurban gitmesini engelleyememiştir.
Brütüs, çoğunlukla kalburüstü bir ailenin politikaya atılan çocuğu olarak anlatılır. Bazı kaynaklarda Sezar’ın evlatlık oğlu olduğu bile geçer. Büyük suikasttan yalnızca bir yıl önce Sezar tarafından, Pompey ile yapılan savaşta senato konsülü Pompey’in tarafını tutmasına rağmen, üst düzey bir pozisyona getirilmiştir.
Bu sırada bazı politikacılar Sezar’ın yükselen gücünü fark etmekte, onun bir tiranlık kurup monarşi getireceğinden korkmaktadırlar. Bunların arasında Brütüs ve karısı Porscia da vardır.
Senatonun “ordunu dağıtacaksın” emrine karşı çıkan Sezar, kendi zaferiyle sonuçlanacak bir iç savaşın başlamasına neden olur ve güçleri elinden alınan senato onu önce geçici olarak daha sonra ömür boyu diktatör ilan eder.
Bütün bu olaylar, arka planda oldukça korkuya ve tartışmaya neden olurken bardak çoktan ağzına kadar dolup taşmıştır.
Ve Eutropius’ a göre sayıları 60’dan fazla olan, politikacılardan oluşan bir komplo grubu Roma forumunun merdivenlerinde Sezar’ı 2 kere boynundan olmak üzere 23 kez bıçaklar. Sezar ilk başta ona saldıranlara karşı çıkmaya çalışır. "adelphe, boethei!" (Kardeşlerim, yardım edin!) haykırışları forumu doldurur. Fakat bu durum Brütüs’ü görünce son bulur ve o meşhur sözleri söyler: “Et tu, Brute?” (Sen de mi, Brütüs?)
15 Mart MÖ 44 yılında, Julius Sezar en yakın arkadaşı Marcus Junius Brütüs’ün liderliğindeki kızgın bir grup senatör tarafından öldürülmüştür.
Shakespare, onun Sezar’ı öldürmede gönülsüz olduğunu ve bu suikastı Roma için yapması gereken bir görev olarak gördüğünü söyler.
Sezar’ın ölümünden sonra evlatlığı Oktavian büyük bir güç elde ederek Roma senatosunun konsülü olur. Ellerindeki bu güç sayesinde suikastçıların her birini Roma düşmanı ilan eder. Brütüs başlarda muhalefet etmeye kalkışmışsa da Philippi Savaşı’nda Octavian’a karşı yenilir ve kaçmak zorunda kalır.
Yakalanacağını anladığında ise kendi canına kıyar.
Genç diktatör Octavian ise Brütüs’ün en büyük korkusunu gerçekleştirecek ve ilk Roma imparatoru Augustus olacaktır. Yani plan ters tepmiş, Sezar’ın ölümü cumhuriyetin yıkımını hızlandırmıştır.
Sonuç olarak bu hikâyede üç ana kahraman görüyoruz.
Birincisi, cumhuriyet ve gelenek için arkadaşını öldürmeyi ve hain ilan edilmeyi göze alan Brütüs;
İkincisi, arkadaşının ihanetine uğrayan ve dalga geçtiği senato üyeleri tarafından öldürülen kibirli fakat bir o kadar da güçlü Sezar;
Ve üçüncüsü, üvey babasının ölümünü fırsata çeviren ve onu öldürenlerden intikamını alan ilk Roma imparatoru Octavian.
Dünya’nın var olduğu günden beri bozulmayan tek saat tarih saatidir. Ve belki de bu hikâye reenkarne olarak modern dünyanın sıradan insanları tarafından binlerce kez yaşanmıştır. Peki siz, eğer bu üç karakterden biri olmak zorunda kalsaydınız hangisi olurdunuz?