Emek hırsızlığı
Emek: Türk Dil Kurumu’na göre, insanın bilinçli olarak belli bir amaca ulaşmak için giriştiği hem doğal ve toplumsal çerçevesini hem de kendisini değiştiren çalışma süreci olarak tanımlanmaktadır.
Geçen hafta gazetemizde çıkan korsan kitaplarla alakalı haber bende bu yazıyı yazma isteği uyandırdı. Korsan çağımızın önemli problemleri arasında yerini aldı. Dünyada ve ülkemizde korsan yapımlarla başa çıkmak için epey çaba harcanıyor olsa dahi orijinal eserlerin fiyatlarının yüksekliği bu konudaki talebi sıcak tutuyor ve neticede de arz hemen o fırsatı paraya çevirmeyi biliyor. Maalesef korsandan en çok nasibini alan ise yazılı eserler oluyor onların hemen arkasından sinema sektörü ikinci sırayı, konfeksiyon ile paylaşıyor diyebiliriz bunlar epey çoğaltılabilir. Ancak bunlardan kanımca en değerlisi kitaplar oluyor, tabi ki bütün kitaplar için aynı şeyi söyleyemesek de çoğu eser sahibinin bilgi birikimini, hayatıyla sentezleyip sonunda kendi imbiğinde damıtarak ortaya konmaktadır. Bu haliyle de kendini diğerler şeylerin önüne çıkarıyor kitaplar. Korsancılığın bu kadar artmasındaki diğer neden ise emek olmadan paraya kolay yoldan ulaşmayı sunuyor olmasıdır.
Emek konusu açıldığında aklıma daima bu hikaye gelir, eminim okuduğunuzda siz de benim kadar etkileneceksiniz;
Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış
Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş ve ona “Renklerin Ustası” anlamına gelen Ranga Guru derlermiş.
Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru’ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş.
Ranga Guru ise Raciçi’ye; Sen artık ressam sayılırsın, artık senin resmini halk değerlendirecek. Diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kırmızı bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmış. Birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor. Raciçi bu duruma çok üzülmüş. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar olmuş sanki. Tabloyu alıp götürmüş Ranga Guru’ya ve ne kadar üzgün olduğunu belirtmiş.
Ranga Guru üzülmemesini ve yeni bir resim yapmasını önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru’ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru, ama bu defa yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ve birkaç fırça ile birlikte. Bu sefer yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmelerini rica eden bir yazı bırakmasını istemiş.
Raciçi denileni yapmış.Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış, çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru’ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış.
Ranga Guru ise; Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşabileceğini gördün.
Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı
Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin, yapıcı olmak eğitim gerektirir, hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi.
Sevgili Raciçi mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın, emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın, onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur, sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma demiş.
Bu hikayede de görüldüğü gibi üretmek zor bir uğraştır, üretmek için öncelikle eğitilmek ustalaşmak gerekir, üretene saygı göstermek ve ona hakkını teslim etmek gereklidir. Bizim oralarda da bir söz var bu hikayeye ve konuya hayli uygun ‘Eli işlemeyenin dili işler’ derler. Kişi kendisi bir işi kendisi yapma becerisine sahip olmadığı halde o iş hakkında ahkam keserse bu söz kendisine söylenir.
Ben korsan iş yapanları bu hikayedeki kırmızı kalemle işaret koyanlara benzetiyorum. Belki size alakasız gelebilir lakin korsancıların genelinde şu jargon vardır “ Ne olmuş yani bunu ben de yaparım” Yap! dendiğinde karşınıza bin bir bahane ortaya koyarlar. Aynı fırça ve boya verildiğinde hiçbir şey yapamayanlar gibi.
Hak bakidir eninde sonunda sahibine ulaşır sizler de alacağınız şey ne olursa olsun korsanı değil orijinalini seçin, varsın size birkaç kişi enayi desin en azından aldığınız ürünün sahibinin hakkına siz de girmiş olmayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.