Ekonomiye müdahale
Ekonomistlerin tam bir karara varmadıkları konuların en başında ekonomiye müdahale edilmesi veya edilmemesidir.
Liberal ve kapitalist sistem kültürel ve ahlaki değerlerin ekonomik yaşamı denetlemesi, müdahalede bulunmasına karşıdır. Diğer taraftan Marksist-sosyalist sistemin düşüncesine göre, kültürel ve ahlaki değerlerin üretim faaliyetlerine müdahale etmesi bir tarafa kalsın, hiçbir suretle etkide bulunamayacağını, hatta bu değerlerin ekonomiye göre şekilleneceğini savunur. Bu iki sisteme göre ekonomik yaşamın din, ahlak, hukuk, estetik gibi değerlerimizden bağımsız olarak işlenmesi gerektiği konusunda birleşmektedir.
Fakat İslam ekonomi sistemi tam bu noktada liberal-kapitalist ve sosyalist-komünist sistemden ayrılmaktadır. İslam dini, din, ahlak, hukuk ve değerlerin denetimi altında bir ekonomik sistem inşa eder. Aksine, kapitalizm ve komünizm daha ilk başta, temelden bu anlayışa zıt durmaktadır. Onlar, pratikte farklılık gösterse de teoride, İslam dinin ekonomik yaşam anlayışına göre dinin, ahlakın, hukukun ve değerlerin ekonomiye müdahalesi istemiyor ve ekonomik yaşama aykırı olduğunu savunuyorlar. Buna karşın, sosyal ve ekonomik yaşamın birtakım müdahalelerle kontrol edilmesi gerektiği açık ve nettir.
Adam Smith Milletlerin Zenginliği isimli eserinde, ekonominin kendine has kanunlarının olduğunu, ekonomik yaşamı, bu kanunların belirlediğini, ekonomik yaşama yasal kanunlar ile müdahale edilmemesi gerektiğini söyler. Hatta ona göre bu müdahaleler yapılsa bile bunların neticesiz kalacağını, ekonomi kanunlarının karşısında çaresiz kalacağını belirtir. Onun bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışı tüm bunları özetlemektedir. Adam’ a göre ekonomik yaşam sosyal ve kültürel değerlerden bağımsız olarak, kendi kanunları içinde gerçekleşmektedir. Onun gibi düşünecek olursak ekonomik yaşam din, ahlak, hukuk ve estetik değerlerden bağımsız olup kendi kanunları ile mevcut olacak. Fakat diğer taraftan ise, ekonomik yaşam arz talep kanunlarının insafına kalacak, acımasız bir rekabet ortamı oluşacak, sömürücü bir faiz ve merhameti olmayan piyasa doğacak, toplum kaos içinde kalacak ve güçlünün zayıfı ezdiği bir dünya inşa edilecektir.
Diğer taraftan Karl Marx, Ekonominin Kritiği isimli eserinde, ekonomiyi sosyal ve kültürel yaşamı şekillendiren tek ve bağımsız bir faktör olarak ele alır. Ona göre, sosyal şuurun belirli şekillerini karşılayan kanuni ve politik üstyapılar, hep bu gerçek temel durumunda bulunan üretim ilişkileri üzerine kuruludur. Maddi yaşamda ki üretim tarzı, politik ve manevi sosyal oluşların ve değerlerin ana karakterini belirler. Bir toplumda yer alabilecek üretim kuvvetleri gelişmedikçe sosyal düzenin hiçbir suretle değişmesi mümkün değildir. Din, ahlak, hukuk ve politika tek yönlü olarak ekonomiden ve üretim ilişkilerinden biçim alırlar ve onlar asla karşılıklı etkileşime girmezler. Anlaşılacağı üzere, Marx’a göre ekonomik yaşamı düzenleyen dinin, ahlakın, hukukun ve politikanın hiçbir rolü ve vasfı yoktur; çünkü bu değerler üretim ilişkileri temel alan üstyapı birimleridir. Buna göre toplumda yer alabilecek üretim kuvvetleri gelişecek ve kendi kendine sosyal düzeni değiştirecektir. Aksi taktirde sosyal düzenin değişmesi asla mümkün değildir. Ayrıca üretim kuvvetleri de üretim ilişkileri arasındaki çatışma ve çelişki sonucu değişebilir.
Çok ilginç olacak ki Lenin ve Mao bu gelişme ve çelişkileri beklemeden, fikirlerini uygulamak için harekete geçtiklerinde birer materyalist idealist olma çelişkisine düşmek zorunda kalmışlar.
Anlaşılan bu iki ekonomik anlayış, toplum için acı ve zulümden başka bir şey getirmemektedir.
Selametle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.