Eğitimde Tarih Bilinci ve Yeni Nesiller
Geçtiğimiz haftalarda amacı aynı ama konuları farklı şuralar peş peşe gündemi meşgul etti. Önce Ankara’da önemli ve bir okadar anlamlı ama ilgilinin az olduğu “Ahlak Şurası” yapıldı. Hemen Arkasından Antalya’da çok ses getiren, tartışılan “Eğitim Şurası” gerçekleştirildi. Eğitim şurasının arkasından yine Ankara’da “Din Şurası” vuku buldu. Her üç şura da faydalı olmuştur.
Şuraların konusuna yakından ilgili duymama rağmen katılmadım. Çünkü davetli değildim. Buna rağmen şuraları basına yansıyan ve tartışılan yönleri ile izleme imkânım oldu. Şuraların dokümanları yayınlandığı takdirde daha yakın inceleme imkânı bulacağıma inanıyorum.
Şuralara ilginin konuları itibarıyla değil, katılımcılara göre değerlendirildi, doğrusu garipsedim. Ahlak Şurası ile ilgili bir değerlendirme yazısında ekâbirden kimsenin katılmamış olmasına sitem ediliyor ve yadırganıyordu. Ahlak Şurasına ilgisizlikten yakınan kalem sahibinin, ilgi görmemesini bizzat kendisinin sorgulamasında yarar var. Çünkü mikrofonu ele geçirenin karşısındakileri kırıp dökmesi artık günümüzde, takdir değil, bir nefrete dönüşmektedir. Muhataplar, konuşmacıları böyle anlamaktadır. Ahlak şurasına katılmayı düşünenler açılış nutkunda hisselerine düşecek hakaretleri dinlememek için katılmamayı tercih etmiş olabilirler.
Şüphesiz en çok ses, MEB düzenlediği eğitim şurasından geldi. “Osmanlıca Dersi”nin okutulacak olması büyük bir kesimi memnun ederken, azınlıkta bir kesimin telaşa kapılmasına sebep oldu. Osmanlıca dersi hala tartışılmaktadır. Eğitim Şurası kararları tavsiye niteliğindedir. Uygulanır veya uygulanmaz. Esas görev siyasi otoriteye düşmektedir. Gerçekte Osmanlıcanın ders olarak okutulması, tartışılmamalı ve hemen uygulamaya konulmalıdır. Çünkü o konuda kaybedilecek zaman yoktur.
Eğitim Şurasında Osmanlıcadan önce tarih dersi müfredatı konuşulmalı ve tartışılmalıydı. Gelecek, tarih bilinci güçlü nesillerin elinde yükselecek ve bulundukları asrı geride bırakacaklardır. Yıllarca tarih bir maslahat savma aracı olarak okutulmuştur. Yetişen nesiller ortak bir tarih bilincinden mahrum yetiştirilmişlerdir. En nitelikli üniversite mezunları bile tarihimiz hakkında iki söz edecek bilgi ve birikime sahip değillerdir.
İlkokuldan üniversite son sınıfa dek, tarih konuları tamamen batılı anlayış ve normlarla sürdürülmektedir. Cilalı taş, yontma taş, mağara dönemi, tekerlek ve bilmem ne dönemleri insanımızın ortalama tarih bilincine yerleşmekte ve beyinleri köreltmektedir.
Tarih milletlerin hafızasıdır. Yanlış tarih bilgileri nesillerin geçmişi ile bağını koparmakta, hatta düşman yapmaktadır. Geçmişle bağını koparan, tarihini bilmeyen milletler çağın gerisinde kalırlar. Hafıza kaybı yaşayan bir insan yararına ve zararına olanı bilemediği gibi, geleceğini de bilemez. Tarih milletlerin en önemli hazinelerinden birisidir.
Cumhuriyet dönemi eğitim sistemi “Eskiyi unut, yeni yolu tut!” teranesi ile maziye düşman nesiller yetiştirilmiştir.
Batılı tarih anlayışı ile yetişen nesillerin zihninde ortalama bir tarih kavramı oluşmamıştır. Tarih anlayışı aslında böyle midir? İnsanların ataları ilkel midir? Mağarada mı yaşamıştır? Kendini ifade edecek konuşma bilmiyor muydu? Batı ile İslam’ın tarih anlayışı bu noktada ayrılmaktadır.
İslâm inancına göre tarih Hz. Âdem ile başlamaktadır. Hz. Âdem ilk insan ve aynı zamanda ilk peygamberdir. Her peygamber aynı zamanda medenidir ve Hz. Âdem bir medeniyet tesis etmiştir. Çünkü Allah kendisine “Kalemle yazmayı öğretmiştir.” Günümüze gelinceye kadar insanlar peygamberlerin izinden gitmişlerdir.
En son ve en kâmil din İslam’dır. Yeryüzünde büyük bir medeniyet kurmuştur. Azametli bir tarihe sahiptir. İnancımıza göre insanlık tarihinde ilkelliğin izine rastlanılamaz.
Gerçek bu kadar yalın ve bilinmesine rağmen mekteplerimizde tarih kavramı yerine batının ispat edilemeyen ilkel bilgileri gerçek gibi okutulmaktadır. Eğitim Şurasında Osmanlıca kadar tarih müfredatı da gündeme alınmalı ve tartışılmalıydı. Çünkü tarih Osmanlıca için, Osmanlıca tarih için son derece gereklidir. Tarih ve Osmanlıca iki ikiz kardeştir. Yeni nesiller tarih bilinci ile yetiştirildikleri kadar çağa meydan okuyacaklardır.
G Ü N Ü N H İ K M E Tİ
“İnsanların çoğu insan yiyen canavar gibidir. Onların selam vermelerine pek güvenme. Kötü dostun sözlerine aldanma. Tuzağı gör, yeryüzünde emin olarak yürüme.” Hz. Mevlana
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.