Eğitimde başarının tarihi ipuçları 4
Eğitimde başarının tarihi ipuçları yazı dizimize geçen hafta gündeme yeniden hızla giren bir konuyla alakalı ara vermiştik.
Bu hafta tarihten gelen ipuçlarına göz atmaya kaldığımız yerden devam edelim. Hemen her konuda, özellikle eğitim konusunda çok ciddi tarihî araştırmalar yapılarak günümüze ışık tutacak modeller geliştirilmelidir. Eşsiz bir hazine olan tarihî kaynaklarımız, batılı araştırmacıların ilgisini ve dikkatini çektiği kadar, bizim dikkatimizi maalesef çekemedi. Batı bizim muhteşem medeniyetimizin, adeta tomografisini çekerken, biz de onların, sadece âdet ve göreneklerine, kılık kıyafetine öykündük.
Eğitimde başarının en önemli ipucunun, bireyi tanıyan ve ihtiyacına cevap veren eğitim anlayışı olduğunu söylemiştik. Bunun en güzel örneklerinden biri olan ve yaşadığı dönemde kendi eğitim hayatı boyunca takdire şayan bir mücadele veren Maria MONTESSORİ (1870-1952) ve onun eğitime kazandırdığı yeni eğitim modelidir.
MONTESSORİ büyük zorluklarla ve mücadeleyle İtalya'da tıp fakültesini okuyup ilk kadın doktor unvanını alan kişidir. O dönemde Avrupa’nın genelinde ve İtalya’da kadınların çok az bir kısmının sadece öğretmen olmaları için üniversiteye gidip okumalarına izin veriliyordu. Öğretmenliğin dışında kadınlar üniversiteye kabul edilmiyordu.
MONTESSORİ İtalya'da tüm engellemelere rağmen tıp fakültesine giren ve ilk kadın doktor olarak tarihe geçen bir bilim insanıdır. Doktor olduktan sonra meslek icabı karşılaştığı zihinsel engelli çocuklar sayesinde, ilgi alanı tamamen değişerek eğitime yönelmiş, kendini zihinsel engelli çocukların eğitimine, sonrasında genel olarak anasınıfından başlayarak tamamen eğitime adamıştır.
MONTESSORİ, zihinsel engelli de olsa, gerekli imkan ve fırsat verildiğinde, uygun ortam sağlandığında, her bireyin eğitimle çok önemli mesafe kat edebileceğini, önemli başarılara imza atabileceğini göstermiştir.
Maria MONTESSORİ yaşadığı dönemde bunu zihinsel engelli çocuklar da dahil, her bireyin başarılı olabileceği bir alanın olduğunu yaşayarak göstermiştir. “Eğitimde feda edilecek hiçbir fert yoktur.” Gerçeğinin tarihte canlı şahidi olmuştur.
Montessori;
• “Eğitimde metot değil, insan kişiliği göz önüne alınmalıdır.
• Her çocuk, özeldir ve tektir.
• Her birey kendine has bir varlıktır.” Diyerek, eğitimin temelinde öncelikle bireyin farklılıklarının göz önüne almasını istemiş, bunu kendi felsefesi haline getirerek oluşturduğu metotla dünyaya mâletmiştir.
Montessori, genellikle doğru bildiğimiz yanlışları düzeltmiş , çocukların gözüyle bir eğitim öğretim ortamı nasıl olmalıdır? Diye hiç düşünmediğimiz ayrıntılara ve önemli bilgilere ulaşmıştır. Yaptığı çalışmalarda çocuklarla ilgili dikkat çekici şu sonuçları elde etmiştir.
Çocukların; yetişkinler tarafından programlanmış eğitimden, ödül ve cezalardan, oyuncak ve şekerlemelerden, öğretmen masasından, toplu derslerden hoşlanmazken; hatalarını kendilerinin denetiminden, hareket etmekten, özgür seçimden, sessizlikten, sosyal ilişkilerinin kendileri tarafından kurulmasından, özgür faaliyete dayalı bir disiplinden, çevrenin düzenli ve temiz olmasından, alıştırmaların tekrarından, kitapsız okuma ve yazmadan hoşlandıklarını gözlemlemiştir. Ve bu ortamların sağlanmasıyla eğitimde başarının katlanarak artacağını göstermiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.