Yeni eğitim ve öğretim döneminin Eylül ayında start alacağı bildirildi. Ancak, akıllar da hâla soru işareti var.
Okullar açılmadan kapanır mı? Okullar açılırsa ne zaman kapanır? Yüz yüze eğitim için aşı olmak zorunlu mu?
Yüz yüze eğitim başlar ise; virüs testi kaç gün ara ile yapılacak? Tarzı sorular sık sık gündemde yer almaya başladı.
Söz konusu soruların içerisinde; "bu çocuklar nasıl eğitim alacak" sorusu akıllara gelmiyor. Çünkü eğitimi gölgeleyen büyük bir tehlike var.

O da belanın ta kendisi "korona virüs."

2020 yılında ülkemize giren ve ne zaman kurtulacağımızı bilemediğimiz korona virüs varlığını sürdürürken eğitim ve öğretim adeta çorba oldu.
Evden eğitimi seven kitlenin olduğu gibi, yüz yüze eğitimi destekleyen bir kesim de var. Fikir ortak değil, bu güzel ancak, çözüm için ortak bir karara varılmış değil.
Yüz yüze eğitimin olmadığı durumda her coğrafya için; internet, bilgisayar ve ders materyali erişimi eşit olmayabiliyor.
Yüz yüze eğitim olsa; aşı, test ve bulaşı riski korkutuyor. Kısacası bu süreci neresinden tutarsak elimizde kalacağa benziyor.

Ziya Selçuk sonrası göreve getirilen Mahmut Özer yaptığı açıklamasında eğitim için gereken tedbirlerin alınacağını ve okulların açılacağını belirtmişti.
Ancak bu açıklama havada kalacağa benziyor. Tek sorun aşı olunup, olunmaması değil bence. Çünkü hâla kol gezen büyük bir bulaşı riski meydanda.
Hal böyle olunca da ne kadar olumlu düşünülürse düşünülsün bir sonuca varılamıyor.
Olası bir durumda, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bir açıklama yapılır ve yüz yüze eğitimin "koronadan dolayı" başlamayacağı ifade edilirse nasıl bir B planı yürürlüğe konulur çok merak ediyorum.

Çünkü koca bir eğitim döneminin ziyan olduğunu gördük. Yeni bir enkaza ne Milli Eğitim Bakanlığı hazır, ne de öğrenciler hazır. Dersi evde yapan her yerde yapar tarzı bir kitle olacaktır.
Sorunumuz bu değil. Sorun eğitimin "eğitim" gibi verilmesidir. Bu süreçte genelleme yapılmaması en büyük temennim...