Eğitim anlayışımız ve milli eğitim
Bugünden başlayarak önümüzdeki birkaç yazı boyunca eğitimle ilgili bazı duygu ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Ülkemizde eğitim denilince akla ilk olarak okullar ve diğer eğitim kurumları geliyor. Eğitimin ilk ayağının aile olduğu konusunda herkes hemfikir. Ancak ben bu sefer bu konuya girmeyeceğim. Sadece bu noktaya değinmek yeterli olacaktır. Önce şu soruyla başlayalım: Eğitim nedir? Eğitim bilimsel, felsefi ve manevi gibi görünse de aslında toplumsal bir olaydır. Eğitimin bir parçası olan tarihsel perspektiften bakarsak bu daha iyi anlaşılabilir.
Başka bir deyişle, tarihsel dönemlere bakarsak, eğitimin her dönemde, her ulusta, her kabilede ve hatta ilkel insan toplumlarında bile var olduğunu görebiliriz. Bu da demektir ki eğitim her zaman sadece bireyi değil toplumu da ilgilendirmiş, basit ve küçük insan topluluklarının nesilden nesile aktarılan sosyal ve bilimsel mirası üzerinden gelişmiştir. Burada, eğitimin okul kavramı var olmadan önce de var olduğunu belirtmek gerekir.
Her ülke, tarih boyunca edindiği bilgi, tutum ve deneyimleri eğitim yoluyla nesilden nesile aktararak daha güçlü ve daha ileri bir medeniyet olma çabası içinde olmuştur. İnsan, deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarabilen tek varlıktır. Dolayısıyla her medeniyetin ve kültürün arkasında büyük bir hazine vardır. Hayvan grupları ile insan grupları arasındaki en büyük fark, insanın doğadan koparak, doğayı kullanarak ve işleyerek kültürel değerler biriktirebilmesidir. Hayvan grupları ise doğadaki olaylara ve maddi değerlere bağımlı oldukları, soyutlama yeteneğinden yoksun oldukları, tarih yaratamadıkları ve atalarının deneyimlerinden yararlanamadıkları için kültür ve uygarlığı gerçekleştirememişlerdir. Bu açıdan bakıldığında, eğitimin öncelikle bizden önce yaşayan nesillerin deneyimlerine ulaşmak ve onları korumak olduğunu anlamalıyız. Daha sonra bu deneyimleri ulusal, kültürel ve çağdaş ihtiyaçlara göre yeniden işlemek ve kendi deneyimlerimizi eklemektir.
Bu noktaya dikkat edelim. 'Önceki kuşaklar' dediğim şey tüm insanlık deneyimini kapsar ama kendi atalarımızın ve ulusal deneyimimizin de temel alınması gerekir. Aksi takdirde ulusal deneyime dayalı eğitim gelişmeye değil yabancılaşmaya ve yozlaşmaya yol açar. Bu, bugün kolayca anlaşılmaktadır. Okul kavramı, ulusal ve modern eğitim ihtiyacından doğmuş ve her medeniyetin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Kendisine milli eğitimimiz diyen hiçbir kurum, kuruluş ya da birey, ulusun hammaddelerini -tarihsel deneyim, bilgi ve tutumları- yadsıyamaz, inkâr edemez ve diğer ulusların yararına sırtını dönemez. Aksine, devlete ait her türlü deneyim ve hammadde, ulusal ve çağdaş ihtiyaçlara göre analiz edilmeli, işlenmeli ve geliştirilmelidir. Milli eğitim adına genç nesiller ülkelerinin kültürüne, ideallerine ve tarihine yabancılaştırılamaz.
Milli eğitimde ve örgün eğitim programlarında genç nesli milli destanlardan, milli motiflerden, milli kültürel değerlerden, kendi inançlarından ve milli geleneklerinden uzaklaştıran bir eğitime ne derece 'milli' denilebilir? Barış sizinle olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.