Dijital müteşair - 1
Bundan yaklaşık yirmi dört sene evvel, mütecessis bir matematik talebesi olarak yavaş yavaş etrafımda gördüğüm hemen her şeyin nasıl matematik üzerine inşa edildiğini anlamaya ve tarifsiz bir heyecanla temaşa etmeye başlamıştım.
İtalyan astronom ve matematikçi Gallileo'nun şu meşhur sözünü de o zamanlarda okumuş ve zihnime nakşetmiştim:
“Kâinat her an gözümüzün önünde açık olan kocaman bir kitaptır ama onun dilini ve bu dilin yazıldığı harfleri öğrenmeden ve kavramadan okunup anlaşılamaz. Bu dil matematiktir.”
Kâinat kitabını matematik lisanında okuyup anlamaya çalışırken hayretle şunu görmüştüm: İnsanlarca üretilen bazı şeyleri de belli matematik modellere indirgeyerek daha anlaşılır kılmak ve aslında tamamen insan aklının mahsulü sandığımız şeylerin bile ardında ilahi dokunuşu yakalamak mümkündü.
Mesela tamamen insanların zihinsel bir deneyi gibi görünen “imajiner sayılar” üzerinde çalışan Fransız matematikçiler Benoit Mandelbrot ve Gaston Maurice Julia bu aslında var olmayan sayıların grafiklerini bilgisayarlara çizdirdiklerinde ortaya çıkan inanılmaz sanat eserleri -ki bunlara fraktal grafikler- deniliyor, aklımı başımdan almıştı.
Basit sayılar, arkalarında kimselerin hesap etmediği, yetmişli yıllarla kadar mevcudiyetinden haberdar bile olmadığı bir sanat eseri saklıyordu.
Matematik modellerin en enteresan uygulama sahalarından birisi de “lîsan” idi. Asırlardır en “âteşin” zekâlar, aslında dilin matematiği demek olan “gramer” üzerinde ihtisaslaşmayı tercih etmişlerdi. Zira “lisan” iletişimin temel taşı ve sosyal bir varlık olarak insanın kendi ontolojisinden kâinat algısına varıncaya dek her şeyi tanımlamak için ihtiyaç duyduğu en temel vasıtaydı.
1999 yılında lîsanı, şiiri, matematiği ve bilgisayar programlamayı buluşturduğum ilk çalışmayı gerçekleştirdim.
Aruz vezniyle yazılmış şiirlerin vezinlerini bulan, bununla da kalmayıp vasl, imale, zihaf gibi vezin kusurlarını gösteren bir yazılım geliştirmiştim.
Aruzun o müthiş ritim hissini veren kurallarını bir matematik modele aktararak bilgisayarların da “anlayabilmesini” sağlamıştım.
Sosyal hadiselerden ekonomik dalgalanmalara, sigara dumanının havada takip ettiği yoldan kelebeğin kanat çırpışına kadar her yerde bir matematik model üretme imkânı ile büyülenmişken orada burada rastladığım bazı “şiirler” dikkatimi çekmeye başladı.
Bazı “şairler” bazı kelimeleri ardarda koyarak çok hayret verici çağrışımlar yakalıyorlardı. Şiirin sezme ve sezdirme üzerine kurulu tabiatı buna müsaade ediyordu elbette ama imgelerle sağlanan çağrışımlar yoğun bir sis tabakası gibi arkalarındaki anlamı estetize ederken aynı zamanda flulaştırıyordu.
Bu şairlerden bir kısmının anlamı falan umursamadığını, sadece “dumanlı havayı” sevdiklerini ve bulanık sularda hayret avcılığına çıktıklarını düşünmeye başlamıştım.
Kendime şunu sorup duruyordum: Eğer “anlam” diye bir derdimiz olmayacaksa, aynı şeyi, yani tesadüfi kelime kombinasyonlarından sihirli, etkileyici çağrışımlar üretmeyi bir bilgisayar programı da yapamaz mıydı?
İşte bu sorudan “dijital müteşair” doğdu.
Allah nasip ederse dijital müteşairin hikâyesini anlatmayı sürdüreceğim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.