İsmet TAŞ
Çocuklarımızı Koruyamadığımız Bir Dünyada Yaşadığımızın Farkında mıyız?Çocuklarımızı Koruyamadığımız Bir Dünyada Yaşadığımızın Farkında mıyız?
Bu konuda ne kadar yazarsak yazalım, neler söylersek söyleyelim yine de bir şey yapmış olmayız. Çünkü artık küresel bütün oyunlar, kurulan tuzaklar çocuklar için.
Elimizden kayıp giden, sahip çıkamadığımız çocuklarımızın geleceğini aslında kendi elimizle belirliyoruz. Çocuklarımızı bazen uyuşturucu batağına, bazen lgbt’nin kucağına, bazen deizmin, satanizmin, illegal yurt içi ve yurt dışı sapık tarikatların insafına, bazen dizilerdeki, internet oyunlarındaki cinsel yönlendirmelere, bazen de misyoner faaliyetlerine feda ettiğimizin ne kadar farkındayız?
Veya çocuklarımızın tişörtlerindeki (t-shirt), ayakkabılardaki, giyimlerde saklanmış masum gibi gözüken, oysaki her birinin bir anlamı olan bilinç altına yerleştirilmeye çalışılan sembol ve yazılarla nasıl elimizden kayıp gittiğini görebiliyor muyuz?
Peki ya binlerle ifade edilen kaybolan çocuklarımız…
Diğer taraftan vatan, millet, devlet, bayrak, milli ve manevi değerlerimizden habersiz yetişip ülkesine düşman hale gelen çocuklarımızın sorumlusu kim?
“Benim çocuğum özgür yaşasın, özgür karar versin, kendi hayatını kendi belirlesin, bu çocukları, bu gençleri anlamaya çalışalım” diyerek başkalarının iradesine teslim ederek onlara en büyük kötülüğü yaptığımızın ne kadar farkındayız? Gözümüzden sakındığımız, fedakarlıkta sınır tanımadığımız çocuklarımız, siz sanıyor musunuz ki kendi hür iradeleri ile hayatlarına devam edeceklerini veya buna izin verileceğini!
Bilinçli bir şekilde hazırlanan asla kabul edemeyeceğimiz, farklı kültür ve değerlerin, dizi, film ve benzeri görsellerle sunulan yaşam tarzları, çocuklarımızın hayatını şekillendirdiğini, belli bir zaman sonra da normal görüp kabullendiğimizin, ne kadar bilincindeyiz?
Hatta ve hatta çocuklarımızın garip, tuhaf, saçma-sapan, giyim-kuşam, konuşma tarzlarına, alışkanlıklarına, “zamane çocukları” deyip normal karşılamıyor muyuz?
Bunun adına da “Batılaşma, modernleşme, çağdaşlaşma söylemleri ile kılıf geçirip haklı çıkmaya çalışmıyor muyuz?
Yine adına medya, sosyal-medya, basın-yayın dediğimiz sektör, yurt dışından aldıkları paralarla çocuklarımızı bize ve ülkemize düşman hale getirdiklerinin ne kadarını biliyoruz?
Kendimize basit bir soru soralım; çocuklarımız, bizi, bizleri, değer yargılarımızı küçük görüp, önemsemeyip, hatta gerici-yobaz yaftaları ile neredeyse ailesine bile düşman hale getirilerek, kendilerine pompalanan zehirli akımların etkisi ile elimizden kayıp gitmiyorlar mı?
Elbette son derece farklı orijinal bilinmeyen şeyler söylemiyorum ama bir şey söylüyorum; ÇOCUKLARIMIZI KORUYAMADIĞIMIZ BİR DÜNYADA YAŞADIĞIMIZI GÖREBİLİYORMUYUZ?
Gözümüzden bile sakındığımız evladımız elimizden kayıp gidiyorsa öncelikle hiç kimseyi suçlamadan kendimize dönüp bir bakalım. Kendimizi sorgulayalım. Davranışlarımızı tekrar gözden geçirelim. Biz ne yapmamız gerekiyor da yapmıyoruz? Bizim çocuğumuzun geleceğini, yetişme tarzını, iyi veya kötü alışkanlıklarının neler olabileceğini bizden daha iyi kim bilebilir, düşünebilir? diye kendimize soralım.
Sonra da çocuğumuza iyilik mi yapıyoruz yoksa kötülük mü diye düşünelim.
Öncelikle sorumluluğun ailede olduğunu aklımızda çıkartmamamız gerektiğini düşünüyorum. Çocuğumuzun gelecekle ilgili hayatının 3 ila 5 yaşları arasında şekillendiği konusunda bütün bilim insanları hem fikir. Ve tabi ki ikinci sorumlu olan evladımızı ellerine teslim ettiğimiz öğretmenlerimiz…
Bana göre, çocuğumuzun hayatını etkileyen en önemli kişilerin başında eğitimcilerimiz gelmektedir. Özellikle ilkokul çağında. Hamurun şekillendiği gibi çocuğa şekil verilmesi. Evet önce sorumluluk ailede dedik sonra bütün mesuliyeti öğretmenlerimize yükledik. Doğru. Çünkü evladımızı ellerimizle teslim ettiğimiz yer, “okullar, eğitim yuvaları”. Anne-baba çocuğunun okul hayatını izlemeli, alışkanlıklarını ve davranışlarını gözlemlemeli ve bunu öğretmeni ile paylaşmalıdır. Burada çözüm yerinin okul olduğu unutulmamalıdır.
Öğretmenlerimiz çocuklarımıza gerektiğinde anne, baba, arkadaş, kardeş, dost, sırdaş, abi, abla olabilmelidirler. Öğretmenlerimiz çocuklarımız için en güvenilir limandır. Öyle de olmalıdırlar.
Özetle; Hayatımızı çocuklarımıza adamamız gerektiğini, onların her şeyinden sorumlu olduğumuzu, nasıl bir dünyada yaşadığımızın farkında olarak onları hayata hazırlamanın bizim asli görevimiz olduğunu bir saniye bile aklımızdan çıkartmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.