Cezaevi Aşaması
Neden tutuklandığımı hâlâ öğrenememişken polisler beni Buca Ceza ve Tutukevine götürdü. Cezaevi Müdürü “bu adam 220/1 maddesiyle gelmiş, F Tipine alınması lazım” dedi. Sormaz olaydım, “F tipi cezaevleri daha mı iyi” diye sormuş bulundum. FETÖ militanı polisler de ”daha iyi olmaz olur mu, dubleks villa gibi” diyerek dalgalarını geçtiler. Nereden bilebilirdim ki Deniz Gezmiş’in yargılandığı madde olan 220/1’den yargılandığımı…Ama dubleks villa hayalim kursağımda kaldı. HSYK müfettişleri ve diğer birimlerin müfettişleri sorguya gelecek, F Tipi uzak, aman müfettişler yorulmasın diye Buca Cezaevinde kaldım.
İlk cezaevi akşamının saat 18:30’unda koğuşuma gittim, koğuş sorumluları beni karşıladı, çay söylendi, bana neden geldiğimi sorduklarında “bilmiyorum” dedim.Koğuştakilere gerçekten de suçumu bilmediğimi anlatmaya çalıştığım esnada dört gözle af haberi bekleyen koğuş ahalisi akşam haberlerini izlemeye başlamıştı. Son dakika haberi olarak ekranlarda kendimi gördüğümde şok üstüne şok olmuştum.Dönemin Başsavcısı olan Durdu Kavak çeteyi çökerttik açıklamaları yapıyordu. Meğerse 220/1 “örgüt liderliği” imiş. Güya Adliye Çetesinin lideri benmişim. FETÖ’cüler de Adliye Çetesini çökerttik diye caka satıyordu. Koğuştaki en usturuplu suçlama benim olduğu için ilgi ve itibara mazhar olmuştum.
Ertesi gün gazetelerde FETÖ’cü polislerin ortak çalıştığı muhabir Bahri KARATAŞ’ a verdiği dosya, gizlilik kararı olmasına rağmen,Avukatların bile ulaşamadığı dosyam tüm gazetelerde manşetlerdeydi. Hani Ergenekon, Balyoz gibi davalarda da FETÖ medyasının tetikçi spikerleri çarşaf çarşaf dosya okurdu ya… Aynen öyle olmuştu. Ben ve aleyhinde ifade vermem istenen Hakim artık ünlü olmuştuk. Üstelik de sahtekar, dolandırıcı, iş bitirici, hain bir çete lideri olarak hedef tahtasına oturtulmuştuk.Tek başıma suç örgütünün lideri olarak tutuklanmışım, örgütün muhasebecisi de, yöneticisi de ,üyesi de, silahlı kanadıda benim yani bütün suçlar benim üzerine kurulmuş,anlaşılan tek başıma suç makinesi olmuştum. İtalyan Gangster Gabriel Al Capone nin yerini almıştım sanki.
Cezaevinde 3.günüm dolmuştu ve orda bile beni rahat bırakmadılar. FETÖ örgütünün bilindik badem bıyıklı insan görünümlü, cehennem zebanisi,müfettişleri haftanın üç günü beni sorguya alıyorlardı, onlara o kadar alışmıştım ki bir gün gelmeyince başlarına bir şey mi geldi diye merak etmeye başlamıştım. Din i alet ederek insanların ulvi duygularıyla oynayan bu şeref yoksunu Gülen cemaatinin tamamen; masonik ve hainlik içinde olduğunu 2012 yıllarında hissetmeye başladım. Çünkü devlet vatandaşına kumpas kurmaz, bunlar devletin müfettişi, polisi, hakimi, savcısı olamaz.
Gün geçtikçe artık dalgaya almaya başlamıştım gelen müfettişleri, çünkü dosyamda suç olmadıklarını kendileri de biliyorlardı, ve bana başka iftiralar atma peşine düşmüşlerdi. Başka davalarda yargılanan, örneğin hırsızlık suçlamasıyla yatan yada uyuşturucudan suçlanan vb. kişileri sormaya başlamışlardı. Kimi sorsalar olsa olsa bu işleri gülen cemaatine mensup kişiler yapmıştır, diyerek cevap veriyordum. Sonra beni tersleyerek sen bizimle dalgamı geçiyorsun, Gülen hocayı karıştırma, hırsızlıkla, uyuşturucuyla ne işi olur deyip, ağzına alma bir daha diyerek tutanaklara söylediklerimi geçmiyorlardı.Ben artık korkmuyordum kendimi ömür boyu hapis yatarım diye alıştırmıştım, kaybedecek bir şeyim yoktu çünkü, artık haklılığımın da verdiği cesaret ve korkusuzluk vardı.FETÖ nün Müfettişler geldiğinde ha karşımda bir it ha onlar, benim için aynıydı,çünkü yüzlerinde kin ve nefret vardı, bana ne sorsalar Gülen cemaati yapmıştır diyerek, sinirlerini bozuyordum. Yüzlerindeki o öfkeli, kızgın ifadeleri hoşuma gidiyordu. Çünkü mehdi sandıkları Gülen teröristine hakaret ediyordum artık. Tabi onlarda yapacaklarını yaptılar 9 ay mahkeme yüzü göstermediler, talimat verdiler koğuştan dışarı çıkarmadılar, hastalandım hastaneye bile gönderttirmediler.neymiş örgüt lideriymişim hastanede beni kaçırırlarmış falan hikayeler,Avukat kılıklı FETÖ polisleri sık sık ziyaretime gelip “ifadeni değiştir, seni tahliye edelim” demekten geri kalmadı. Ama tehdit ve şantajlara asla boyun eğmediğim için dosyamı 9 ay beklettiler.
YARGILANMA VE BASIN AŞAMASI
4 Ay sonra örgüt liderliğinden yargılandığım dosyayı adil bir hakim incelediği için somut delil olmadığından Asliye Ceza Mahkemesinde yargılanmama karar verildi.Asliye Ceza Hakimi ise dosyamı kabul etmeyip karar verilmesi için Ankara’ya gönderdi. Dosya Ankara’dan tekrar döndü. Ankara’daki FETÖ hücreleri Ağır Ceza’da yargılanmam için ısrarcıydı. Bu esnada FETÖ tetikçisi adliye muhabiri Bahri Karataş, sanki bu dosya için özel görevlendirilmiş gibi takip ediyor,dosyanın Ankara’dan gelmesiyle,daha mahkeme günü bile belli olmazken, tekrar bir manşet yapıp “Adliye Çetesine 28 yıl hapis” yazdığı için haberi okuyan annem kalp krizi geçirdi, hastaneye kaldırıldı, uzun süre yoğun bakımda kaldı.Çünkü Fetö nün bütün operasyonlarında olduğu gibi, yargılanmalara basın karar verip sanki büyük suç işlenmiş gibi, yargı görevini yapanları dolaylı yoldan etkiliyorlardı.
İLK DURUŞMADA TAHLİYE
26 Haziran 2013 tarihinde 9 ay sonra mahkemeye ilk çıkma günüm geldi. Cezaevinde ne kadar Jandarma varsa hepsi oradaydı, beni mahkemeye götürürken kollarımda jandarma, önümde arkamda jandarma… Duruşma salonuna kalabalık bir ordu ile girdiğim için mahkeme hakimleri acaba kim geliyor diye merak edip, beni gördüklerinde ise alaycı gülüşlerini asla unutamayacağım.40 Kadar da sözde tanık bulup getirmişler, hiç kimse birbirini tanımıyor, FETÖ nün polisleri dosyayı şişirmek için herkesi tanık yazmışlardı.. İnciraltı sahilindeki midyecim bile oradaydı. Ancak ne mağdur vardı, ne şikayetçi, ne belli bir fiil… Saçma sapan bir yargılama… Nihayet 8 saat süren duruşmada, yurtdışına çıkışım engellenerek tahliyeme karar verildi.
HAYAT MÜCADELESİ VE CANLI YAYINA ÇIKIŞIM
Benim için yeni ama zor bir hayat başlıyordu; cezaevinden çıktıktan sonra örgüt haberlerim tüm Türkiye’de, yazılı ve görsel medyada manşet olmuştu. Artık birçok kişi benden çekinip kaçıyordu. Telefonda bazı arkadaşlarım adımı duyunca sesin gelmiyor diye telefonu yüzüme kapatıyordu. Tabi örgütten yargılandığım için kimse iş de vermiyordu. Aileme yük olmamak için bir arkadaşıma şoförlük yapıp para kazanmaya başladım.
Hakim Y.K.A.’yı aradım, “bunlar bize alçaklık yaptı, dava açalım” dedim. Hakim beyden aldığım cevabı hiç unutamam:“Allah yolunu açık etsin, bize iftira atanlarla sonuna kadar hukuk çerçevesinde savaşacağız!” ben herkese seni söylüyorum, o kadar insan tanıdım ama kimse senin tırnağın etmez, senin yanındaydım her zaman’’ diyerek, beni onurlandırmıştı. Milletin Fetullah diyecekken Euzu-besmele çektiği o sıralarda ilk defa Hakim Y. K. A. basın yoluyla FETÖ’nün kumpasını anlattı ve FETÖ’den bahseden ilk cesur hakim oldu.
Hakim Y.K.A ile telefon görüşmem bana ayrı cesaret ve güven verdi; 17-25 Aralık’tan hemen sonra, A Haber’deki Deşifre programını sunan Mehmet Ali ÖNAL’a ulaşarak kendisine yaşadığım olayı anlattım. Sağ olsun beni dinleyerek 2014 yılında canlı yayında bana 20 dakika süre verdi.FETÖ’nün Emniyet ve yargı içindeki yapılanmasını isim isim anlattım,ve bir cümleyle tamamladım.Sayın Erdoğan Paralel yapının üzerine gitmeseydi, ben de ‘’Duvarda adalet yazıyor ona gülüyorum derdim’’şeklinde ifade ederek FETÖ'nün bana kurduğu kumpası milyonların gözü önünde anlattım. Kendisine minnet borçluyum çünkü o dönemde onun gibi cesur gazeteci yoktu. Yayındayken ismini verdiğim emniyet ve yargı mensupları hâlen görevlerindeydiler. Canlı yayından sonra birçok tehditle karşılaştım. Evimin camları kırıldı, Fetö nün polisleri nereye gitsem beni taciz ediyorlardı, sağda solda “evine uyuşturucu koyup başka yolla onu tekrar içeri alacağız” diye konuştular. Bende Cumhurbaşkanımıza her defasında bilgilendiren mektuplar yazıyordum, o dönemde ondan başkasına güvenmiyordum. Kısa sürede danışmanları tarafından bilgilendiriliyordum. Çünkü inandığım bir dava yolundaydım,doğru duvar yıkılmaz diyerek üzerlerine daha fazla gitmeye başladım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.