ÇED'in uygulanabilirliği 1
En geniş manasıyla; ÇED, çevre üzerinde mühim tesirler meydana getirebilecek faaliyetlerle ilgili projelerin planlama aşamasından başlayarak faaliyetin inşaat, işletme ve sona erdirilmesinden sonra ortaya çıkabilecek etkilerinin, proje hakkında karar alınmadan önce bilimsel yöntem ve tekniklerle incelenmesi, varsa menfi tesirlerinin önlenmesi ve gerekli tedbirlerin belirlenmesi, projenin tüm uygulama aşamalarında bu etkilerin ve tedbirlerin izlenmesi ve denetlenmesi sürecidir. ÇED, bir faaliyet ile ilgili karar veren makamlara o faaliyetten doğabilecek çevresel etkileri karar aşamasından önce bildirmek suretiyle daha bütünsel, yani kararlarına etki edebilecek birden çok amili göz önünde tutacak şekilde daha sağlıklı karar verme imkânı sağlar.
Bu durum bir bakıma iki kutup meydana getirmektedir; birisi proje sahipleri yani firmalar ki onlar işlerinin istedikleri gibi olmasını(kar odaklı düşünerek) isteyeceklerdir diğer kutup ise ÇED’i inceleyecek olan idaredir.
ÇED’in kısaca çevre politikası hukukundaki yeri ve ehemmiyetine baktığımızda;
Dünyanın birçok yerinde çevreye verilen onca zarar sonrası bir uyanış şeklinde insanları kuşatan çevre şuurunun bir parçası olarak teşkil eden Çevresel Etki Değerlendirmeleri 1960’lardan başlayarak ABD’den AB’ye birçok yasada, mevzuatta yer edinmiştir. ÇED, ekonomi ile ekolojiyi uzlaştıran bir vasıta olarak mevcudiyet bulmuştur.
ÇED’in ülkemizde hukuki bir statüye kavuşması, 1983’te kabul edilen Çevre Kanunu’na rastlamaktadır. Her ne kadar bu yasanın 10. Maddesinde gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetler sonucunda çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve işletmelerin ÇED raporu hazırlayacağı ve ÇED’in uygulanmasına ilişkin usul ve esasların bir yönetmelikle düzenleneceği belirtilmişse de, ilk ÇED Yönetmeliği ancak 7.2.1993'te kabul edilmiştir. Ülkemizin değişen ve gelişen şartlarına göre revize edilen ÇED Yönetmeliği, yaklaşık 30 yıldır uygulanmaktadır.
Uygulama alanında baktığımızda; ÇED, ülkemiz de dâhil birçok ülkede formaliteye dönüşmüş veya dönüştürülme çabası içindedir. Çünkü ÇED kararı gerektiren faaliyetler, genellikle büyük çapta ve büyük sermaye isteyen faaliyetlerdir ve sermaye çevreleri bu kararı, kalkınmanın önüne konulan bürokratik bir engel olarak değerlendirmektedir.
Bu hususta mühim olan siyasi idarenin kimden yana tavır takındığıdır?
Siyasi idare ise sermayeden yana tavır sergileyerek ÇED’in gücünü zayıflatmaktadır. Hatırlanacağı üzere birkaç dönem önceki Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının “Siz optimum olun, ben önünüzdeki engelleri kaldırırım” cümlesi bu durumu tasdik etmektedir.
1993 yılında ÇED Yönetmeliği ilk uygulanmaya başlandığı zaman en büyük sorun yaşadığı sektör maden ve petrol olmuştur. Özellikle duyarlı alanlarda yapılması düşünülen maden arama ve çıkarma faaliyeti için ÇED Yönetmeliği ile sık sık sorunlar yaşanmıştır. Bu sorunun başlıca sebebi de Yönetmelikte, duyarlı alanlar olarak kabul edilen sahalarda herhangi bir faaliyete izin verilmemesi ve doğrudan ÇED raporu hazırlanması istenmesi olarak göze çarpar.