Casusluk, Terör, Fetö
Bu hafta Ankara’daki kitap fuarında Ajan Misyonerlerin Yıkıcı Bölücü Faaliyetleri adını verdiğim eserimi tanıtma ve okurlarla buluşma şansım oldu. Şunu fark ettim; ülkedeki casuslara, ajanlara, fitne odaklarına karşı ciddi bir tepki var. İnsanlarımız birtakım hususların daha iyi bilinmesini, sır perdesi olmaktan çıkmasını istiyor.
Türkiye öyle bir ülke ki her çeşit ajanın yolu mutlaka buralara düşüyor. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Ankara, İstanbul sokakları ajan kaynıyordu. Hatta bu mevzu birçok filme, ajanlık romanına da konu oldu. Sonraki zamanlarda da değişen pek bir şey olmadı. Hatta Vladimir Putin’in ajanken stajını Ankara’da yaptığını biliyoruz. Tabii bunlar sadece bizim bildiklerimiz, Allah bilir daha kimler geldi kimler geçti…
Yine yeri gelmişken saygıdeğer okurlarıma bir müjde daha vermek istiyorum. Böylesine ajan kaynayan bir ülkede yaşayıp da ajanlık kitaplarına merak salmamak olmazdı. Nihayet ben de psiko-teknik istihbaratla ilgili nefes kesici bir roman yazmaktayım. Sanırım o konuda yazılmış dünyanın ilk romanı olacak.
Bu müjdeyi de verdikten sonra kuru fasulyenin faydalarına gelebiliriz. Benim iddialı bir tezim var. Bu topraklarda kurulmuş ve faaliyet göstermiş en başa bela casusluk örgütü Fetullahçı Terör Örgütü olmuştur. Bazılarının kafası karışmasın diye bakın altını çiziyorum: FETÖ, 17-25 Aralık 2013’de değil, 1966’da İzmir Kestanepazarı’nda kurulmuş bir terör örgütüdür.
Diyeceksiniz ki FETÖ madem casusluk örgütü idi, o hâlde FETÖ’cüler hakkında neden casusluktan işlem yapılmadı; olaya neden sadece terör örgütüne iltisak yönünden bakıldı! Gâyet haklısınız. Bu soruların cevabını ben de araştırdım. Şu sonuçlara ulaştım.
FETÖ’nün casusluğu, terör suçları kapsamında erimiş. Bir başka deyişle terör suçlarının unsuru olarak değerlendirilmiş. Nasıl ki gasp suçunun içinde hem hırsızlık hem de mala zarar verme fiili olduğu hâlde suçun adı sadece gasp oluyorsa içinde casusluk, vatan hainliği, devlet malına zarar verme gibi birtakım fiillerin olduğu suç da terör suçları kapsamında değerlendiriliyor.
Lâkin ceza hukukumuzun bu yaklaşımı beni tatmin etmiyor. Devlet aleyhine casuslukla vatan hainliği iç içe girebilir ama vatan hainliği diye bir suç yok! Devlet aleyhine casuslukla terör suçları ise her dâim iç içe girmeyebilir. Nitekim FETÖ’nün son yıllardaki mâlum hıyanetliklerinin bazıları suç tipolojisi nazariyesiyle terör kapsamına sokulamamaktadır; sokulmaya çalışıldıkça da zorlama bir kataloglama olduğu için hukuk düzleminde gedikler açılmakta, ellerine koz verilmektedir.
Daha somut bir anlatımla; Devlet görevlisi falanca, eline geçen gizli belgeyi sosyal medya kanalıyla firari bir FETÖ’cünün platformunda paylaştığı zaman olaya hemen FETÖ iltisakı cihetinden bakılmaya çalışılmaktadır. Oysaki ilk irdelenmesi gereken casusluk fiili olmalıdır. Aksini yaparak FETÖ’yü azmanlaştırdıkça azmanlaştırıyoruz.
,Olması gereken şu. Terörle Mücadele Kanunu kalkacak. Terör suçları, tanımlı şekilde etraflıca Türk Ceza Kanunu’muza dâhil edilecek. Yahu on yıllardır terörle uğraşan, envai çeşit terör örgütüne onbinlerce kurban veren bir ülkenin Ceza Kanunu’nda nasıl terör suçları olmaz? Buna akıl sır erdirmek mümkün değil! Yok Rocco’ydu, yok Beccaria’ydı, yok Antolisei’ydi derken ceza hukukumuzun (ceza muhakemesi hukuku demiyorum) felsefesini İtalyan ceza hukukuna entegre etmişiz. İyi mi olmuş? Görüyoruz işte, mal meydanda…
Pekâlâ siz sanıyor musunuz ki Ceza Kanunu’muzda casusluk adında katalog bir suç tipolojisi var… Hayır, yok! Oysaki ülkemiz sadece terörün değil casusluğun da en babasının olduğu yer. Casusluğa d3air çok etraflı kanun maddeleri olmalıdır. Madem kanunsuz suç ve ceza olmaz, o hâlde kanun metnine takır takır yazacaksın, millî meseleleri 16. Ceza Dairesi’nin insafına bırakmayacaksın arkadaşım!
Gelelim vatan hainliğine… Yine iddia ediyorum ki dünya milletleri arasında en fazla vatan haini çıkaran maalesef bizizdir. Kanıtı da tarihtir. Hatta tarihin derinliklerine gitmeye gerek yok; her an her yerde bir vatan haini ile karşılaşıyor ve yine maalesef sevimsiz suratına tahammül etmek zorunda kalıyoruz. Tahammül etmek zorundayız çünkü onu yargılayıp tecziye edecek bir hukuk sistematiğimiz, bir hukuk felsefemiz yok. Bu ülkede hainlerin hainlikleri yanlarına kâr kalıyor. Son Barış Pınarı Harekatı’nda İsrail’in, ABD’nin, terör örgütlerinin sözcülüğüne soyunan kişi ve mihrakların elini kolunu sallayarak aramızda geziyor ve pişkin pişkin sırıtıyor olması, sanırım işaret ettiğim noktanın önemini ortaya koymaktadır.
Bu durumda ne yapılmalı… Bence Türk Ceza Kanunu sil baştan ama Avrupa müktesebatı denen saçmalığa uygun şekilde değil Türk Milleti’nin ihtiyaçlarına, hukuk birikimine, örf ve adetlerine uygun şekilde baştan yazılmalıdır.
Gördüğünüz üzere son derece açık ve netim. Kamuoyuna çağrıda bulunuyorum, buyrun meseleyi tartışalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.