Bütün kurallar ihtiyaçtan doğar
Avrupa’da vücut bulan laiklik, din ve mezhepler arası mücadelelere, dindar ile dinsizler arasındaki çatışmalara nihayet vermek, insanları fikir ve vicdan hürriyetine saygı gösteren bir zihniyete kavuşturmak maksadıyla doğmuş ilmi ve demokratik bir müessesedir. Batılı bir kurum olarak ortaya çıkan Laiklik, batı toplumunda hem sosyal bir ihtiyaçtan doğmuş hem de faydalı birçok sosyal fonksiyonları yerine getirmiştir. Batının laikleşme süreci devletin, kilisenin üstlendiği işleri devralması olmuştur.
Bizim toplumumuz için laikliğe batıdaki şekliyle herhangi bir ihtiyaç olmamıştır. İslamiyet Hıristiyanlardaki gibi ruhban sınıfına yer vermez. Allah karşısında din adamları farklı veya üstün değildir. Zaten atalarımızın kurduğu büyük devletler de hoşgörü politikası ile yönetilmiştir. Böylece laiklik gibi bir kavramın kurallaştırılmasına hiçbir zaman ihtiyaç duyulmamıştır. Laiklik ile tanışmamız Cumhuriyet dönemine rastlamaktadır. Bizim anlayışımızla laiklik, din ve vicdan özgürlüğüdür. Bu anlayışla anayasamıza eklenerek güvence altına alınmıştır. Bu da sosyal, hukuk devletinin gereklerinden bir tanesi olarak oluşabilecek sorunları önleme noktasında atılan bir adım olmuştur.
Laiklik kavramı üzerinde yakın tarihimizde sürekli tartışmalar yaşanmaktadır. Bu kavram kendisine yüklenen manalarla istismara açıktır ve çeşitli konularda sürekli istismara maruz kalmaktadır. Günümüzde toplumun ihtiyaçlarına göre kurallarda yapılan düzenlemeler karşısında duran birtakım kişiler ‘laikliğe aykırı’ ifadesini kullanarak mevcut düzeni korumaya çalışıyor. Bu yüzden laiklik kavramının da artık toplumun ihtiyaçlarına cevap vermediğini, sürekli tartışmalara yol açtığını belirtmemiz gerekir. Laiklik kavramı yerine herkesin net anlayabileceği ve üzerinden istismar yapılamayacak bir yenisi ile değiştirilmesi gerektiğini savunuyorum. Çünkü kurallar insanlığa hizmet etmeli. Bu durumda laiklik kime hizmet ediyor? İnsanların farklı anlam yüklemesi ile kargaşaya çıkarmaya mı, yoksa istismarcıların kullanabileceği bir kavram olarak belli kesimlere mi? Yanlış anlaşılmasın laikliği eleştirmiyorum, laiklik kalksın da demiyorum. Sadece artık bu kavram üzerinden yapılan tartışmaların son bulması için gerekli düzenlemeler yapılarak daha açık bir ifadeyle getirilmesi gerektiğini söylüyorum.
Kanunlar yaşayan metinlerdir. Bir tane kural koyup ta yüzyıllar boyunca onunla yaşanmaz. Toplumun ihtiyaçları değişir ve buna göre mevcut kuralları da değiştirmek gerekir. İhtiyaç doğduğunda her kavram sorgulanabilir, her kural değiştirilebilir.
Baş örtülü bacılarımız uzun yıllar üniversitelere alınmadı. Bu yasağın gerekçesi olarak laiklik ilkesi öne sürüldü. Şimdi geldiğimiz noktada üniversitelere herkes dilediği gibi örtülü girebiliyor. Ve geldiğimiz noktada baş örtüsü özgürlüğünü toplumun her kesimi savunuyor. Bu durum bize gösteriyor ki laiklik, kişisel özgürlükler karşısında bir duvar gibi yıllarca kullanılmış.
Gündemdeki konulardan bir tanesi olan müftülerin nikah kıymaya yetkilendirilmesi, laiklik üzerinden tartışmaya açılıyor. Kadın haklarını zayıflatacağı yönünde birtakım eleştiriler yapılıyor. Ben bunun herhangi bir soruna yol açmayacağını düşünüyorum. Toplumumuzda insanların çoğu evlenirken önce gidip resmi nikah yaptırıyor. Daha sonra da dini geleneklerini sürdürmek için bir din görevlisine giderek ona nikah kıydırıyor. Müftülerin nikah kıymaya yetkilendirilmesi ile bu kişilerin doğrudan müftüye giderek her iki işlemi de gönül rahatlığıyla gerçekleştirebilecekleri noktasında hemfikir olmalıyız. Ayrıca azınlık ta olsa bazı kimseler doğrudan din görevlisine gidiyor ve resmi nikah yapmaktan kaçınıyor. Bu yeni düzenleme ile kayıt dışı nikahların da önene geçilmiş olacaktır diye düşünüyorum. Bu durum eleştirilerin aksine kadınların haklarını zayıflatmayacak, güçlendirecek bir gelişmedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.