Bir Zamanlar
Unutulmayan yıllar, sabah erkenden kalkar, hazırlıklarımı bitiririm. O arada babam ekmeği hazırlar. Annem sobayı yakardı. Ekmekleri ince ince dilimlenir. Bakkaldan aldığımız paket margarinden hepsine sürer, fırında kızardıktan sonra sofraya doldurur. Üçüncü günü kaynatılan ıhlamurdan herkese su bardağı ile doldurulur verilirdi. Onu yağlı ekmeklerle yer, kahvaltımız bitince de okula çıkardık. Bazı günler kahvaltıda zeytin alırken her zeytin iki lokmada yenir. Peynir de iki zeytin büyüklüğünde olurdu. Ekmek bolsa problem olmazdı.
Evde musluk, su yoktu. Mahalle çeşmesinden gelirdi. Ben getirdiğim zaman annem on kuruş verirdi. O gün benim de harçlığım olurdu. Harcaması çok zordu. Alacaklarımın büyük kısmını alamıyorum, olsun bugün harçlığım vardı. Ödevimi yaptım, okunacak yeri okudum. Okul yolunda da tekrar yapardım. Çünkü her gün dört, beş arkadaş ihmal ettiğinden öğretmenden sopa yerdi. Bizler için öğretmene eti senin kemiği bizim derler. Sopa atmak serbest. Her gün birkaç kişi sopa yemesine rağmen okulun bahçesinde teneffüste volta atan öğretmenimize önüne gider, esas duruşta selam verirdik. Arada beslenme zamanı içinde genelde yoğurt olurdu. Ben de kavanoz getirir hakkımı koydurur, onu eve yemeklik için götürürdüm. Yoğurdu öğretmenimiz Amerikan yardımı olduğunu anlatırdı. Devletimiz çok fakirmiş.
Okula giderken servis diye bir şey yoktu. Dolmuşa binemezdik, yürüyerek gider gelirdik. laf hiç bitmezdi. En çok spor konuşulurdu. Ben Lefter’i, arkadaşım Metin’i anlatmakla bitiremezdi. Yanımda oturan arkadaşımın babası sanayide otomobil tamircisiymiş. Pazar günleri sinemaya gittiğini pastaneye gittiğini, gezdiğini, yediğini, içtiğini anlatırdı. Vay be babası ne kadar zenginmiş derdim.
İlkokul bitti. Ortaokula kayıt oldum. Oradan okulda önlük yerine sivil gidilecekmiş. İçimizde ne olursa olsun önlük kapatıyordu. Annem beni eskiden dışkapıda ikinci, üçüncü el elbiselerin, şapkacıların olduğu eskiciler çarşısına götürdü. Sahibi bizim köye yakın bir köydenmiş. Elbiselerden çıkardı. İki elbise çıkardı. Biri oldu. Giyersek yüreğim pır pır atıyordu. Hayalim gerçek oluyor. İnsanların üzerinde o elbiseleri görünce benim de olur mu diye düşünürdüm.
Uzun pazarlıkları ah yokluk çetin pazarlık yaptırıyor. Nihayet aldık. Sabah okula giderken giydim. İkide bir bakıyorum. Eve gelir gelmez yatağın altına güzelce yerleştirdim. Bir de yandan düğmeli naylon ayakkabı aldık. Onu da sabaha kadar yanımdan ayırmadım. Okuldan çıkınca yavaş yavaş gelirdik. Çok sohbet eder. Oralarda da oynardık. Ders çalıştıktan sonra zamanımız vardı.
- İnternetimiz yoktu.
- Laptopumuz yoktu.
- Bilgisayarımız yoktu.
- Cep telefonu yoktu.
Sadece PTT’de telefon vardı. Yıldırım yazdırsan bile yarım günde zor gelirdi. Mahallemizde iki evde telefon vardı. Gittiğimizde her defasında arızalı derdi. Ağaç dalından yaptığımız düdük, ip makarasının ipi bitince makaraya tel takar araba yapardık. Taşlardan veya yere çizer zıplayarak taşla oynardık. En lüks oyuncaklarımız bunlardı. Her çocuk da bunlara ulaşabilirdi.
Mahallemize pek araba gelmezdi. Beş altı araba gelirdi. Genelde at arabası, sırtında sepet seyyar satıcı, omuzlarında asılı yoğurtçular, simitçiler, bir de param olursa iki bisküvi bir lokum arasına koyar kendime ziyaret ederdim. Onun için aramızda araba markası normal, lüks özellikleri vs. laf olmazdı. Arkadaşlardan Teksas Tommiks olanlar vardı ya okumaya beş kuruşa verirdi ya da varsa takas yaparak okunurdu. Bütün çocuklar gençler bunları okurdu. Zengin çocuklar yeni sayısını alır, biz de eski sayılarını takasla okurduk.
Çarşamba günleri sinemaların halk günü ucuz matineri vardı. Komşulardan giderlerdi. Bize pahalı gelirdi. Gelince arkadaşım anlatırdı. Bir gün öğretmenimiz gelmedi. Genç biri o gün idare etmeye geldi. Masya çantasını, yeni sayı Tommiks kitapları koydu. O zamanlar kot pantolon yeniydi herkes giyemezdi. Amerikan kotu olduğunu söyledi. Emperyalist Amerika diye bir şeyler söyledi. Sonra da hayalim Amerika’da yaşamak dedi.
Her bayram öncesi pazarlarda arefe gününde Ulus’ta mendil satardım.O zaman kağıt mendil peçete yoktu. Toptancıdan yetmiş beş kuruşa alır bir liraya satardım. Son yıllarda fazla sattığım için aldıklarıma ilaveten toptancı al şu on ikili paket sen kullanırsın dedi. Onu da satardım. O paraları saklar okul açıldığında ders kitaplarımızı kitapçıdan, kırtasiyeden alamazdık, pahalı gelirdi.
Herkes değişik yerlerde geçtiği sınıfın kitaplarını götürür, yeni geçtiği sınıfı ile ilgili kitapları takas ederdi. Alıp satan da olurdu. Bir taraftan Teksas Tommiksi satanlar da olurdu. Takastan kitaplarımı tamamlayabilirsem parayla defter kalem vs. ihtiyaçlarımızı giderirdik. Çevremizde bir iki kişi kitapçıdan yeni kitap alırdı. O yıllarda okula gelindiğinde masanın üzerinde devletimiz tarafından bütün ihtiyaçların kitaplar dahil ücretsiz olarak hazır olmazdı. Şimdi gençlerin okurken en avantajlı yılları.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.