Aşkın Yolculuğu
Kardeşlerim, yakın zamanda TRT ekranlarında yayınlanan ‘Aşkın Yolculuğu’ adlı diziyi muhabbetle takip ettim. Din ve dil birliğinin önemini ve gerekliliğini bize miras bırakan öncü isimlerimizden Yunus Emre’yi yakından tanıma fırsatı bulduk, çok sevdik, araştırdık ve öğrendik. Okumayı sevmeyen milletimize tarihimizi hatırlatmak ve öğretmek yolunda böyle programların giderek artmasını, manevi yönden çok faydalı görüyorum. Bu programın ‘Hacı Bayram-ı Veli’ işlenerek devam edeceğini öğrendiğimde çok mutlu oldum. . Hem Ankara’da yaşayan biri olarak hem de gerektiği değeri görmediğini düşündüğüm bugünlerde bu haber beni çok heyecanlandırdı. Türk ve İslam tarihimizden çok önemli yeri olan dervişimize bir nebzede olsa vefa göstergesi olacaktır. İnşallah manevi liderlerimizden olan bu büyük şahsiyet hakkıyla anlatılır. Dil ve din birliğinin önemi iyi bir şekilde vurgulanır.
Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri, 14. yüzyılda Ankara’da doğmuştur. Zamanın ilim ve irfan merkezi kabul edilen Bursa’da akli ve şerri ilimleri tahsil eden derviş, sonrasında okuduğu medreseye müderris olarak atanır. Bir süre sonra Ankara’da da müderrislik yapar. Hem öğrenci hem de öğretmen olarak gönüllere yerleşen Hacı Bayram-ı Veli’nin ismi dilden dile, kulaktan kulağa, ülke sınırlarını aşarak yayılır. O dönemin yüce ve ulu kişisi Somuncu Baba (Şeyh Hamideddin) Kayseri’ye davet eder. Bir kurban bayramında davetine icap eden dervişe Somuncu Baba tarafından ‘Bayram’ adını verir. Şeyh tarafından manevi terbiyeye alınır. Müderrisliği bırakıp tasavvuf yolunu tutar. Somuncu Baba ile hac ibadetini ifa ettikten sonra yine şeyhin isteği ile ‘Hacı Bayram’ ismini alır. Hacı Bayram müsbet ilimlerde zirveye vardıktan sonra Ankara’ya tekrar döner. Şeyhin mirası ile Halveti ve Nakşimendi öğretilerinin karışımıyla bir ekol yaratır. Müridlerine Dünya’yı terk ve ret yerine imara yönlendirmiş, kendisi de ziraat ile ilgilenmiştir. Hatta tekke kurmamış, vakıf tesis etmemiş ve vakıf gelirleri ile geçinmemiştir. Bayrami tarikatının kurucu olan derviş, Anadolu’da büyüyüp yetişerek ilk tarikat kuran kişidir. İlim ve tasavvufu birleştirmiş bir sufidir. Taşlaşmış gönüllerin tabibi dervişin ocağında pişen aştan alim arif, zengin fakir hep birlikte yer doyarmış. Hazretlerin ne yazık ki şiirlerinden günümüze sadece bir kaçı taşınabildi. Ankara'da vefât eden Hacı Bayram-ı Veli’nin Türbesi, Hacı Bayram Câmiinin kenarındadır.
Bilmek istersen seni,
Cân içinde ara cânı.
Geç cânından bul ânı,
Sen seni bil, sen seni.
Bu bölümde Hacı Bayram-ı Velinin pekte fazla bilinmeyen bir kıssası ile yazımı bitirmek istiyorum. Ankara’da müritleri giderek artan dervişin, haberi İstanbul’a gider. Ankara’da bir eşkıya adam topluyor, sayıları da giderek artıyor denir. II. Murad’ın emriyle tutulup, başkent Edirne’ye getirilir. Bir bakarlar büyük bir derviş, eşkıya dedikleri şahsiyet. Önde gelenler efendim bir süre Edirne’de kalın, sizden istifade edelim der. Bir süre sonra Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri Eski Camide vaaz vermeye başlar. Padişahta bu durumdan çok istifade eder.
II. Murad ile bir gün baş başa sohbet ederken konu İstanbul’un fethine gelir.Padişah ; "Allahü Teâlânın izniyle, evliyânın himmet ve bereketleriyle İstanbul'u almak istiyorum. Rahmetli dedem Yıldırım Bâyezîd Han bu işe girişti. Fakat bir netice elde edemedi. Devlet-i âl-i Osman'ın toraklarının ortasında bir Bizans Devletinin olmasına hiç gönlüm râzı değil. Sevgili Peygamberimizin de fethini müjdelediği bu İstanbul bize lâzım. Bunu almak için de himmetinizi, yardımınızı bekliyorum." der.
Murâd Han bu sözleri söylerken, Hacı Bayram-ı Velî sultanın sözü bittikten bir süre sonra, “Sultânım! Bu şehrin alınışını görmek ne size, ne de bize nasîb olacak. İstanbul'u almak, şu beşikte yatan bebeğe (Fâtih Sultan Mehmed Han) ve bizim Köseye (Akşemseddîn) nasîb olsa gerektir." diyerek müjdesini verir. Sultan Murâd Han, bu müjdeye çok sevinir. Murad Han’ın Fatih’e küçük yaşta tahtı fethi görmeyi çok istediğinden bıraktığı rivayet edilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.