Askerliğin teorisi - 1
Müthiş bir kitap okuyorum. Türkiye’de daha çok “medeniyetler çatışması” teziyle tanınan Samuel Huntington’un 1957’de yazdığı kitap, Türkçe’ye, Kazım Uğur Kızılaslan tarafından 2006’da “Asker ve Devlet, Sivil-Asker İlişkilerinin Kuram ve Siyasası” ismiyle çevrilmiş.
Amerikalı siyaset bilimci Samuel Phillips Huntington (1927-2008) elli yılı aşkın bir süre Harvard’da bulunmuş, bu meşhur üniversitenin uluslararası ilişkiler merkezinin yöneticiliğini yapmış çok önemli ve parlak bir akademisyen. New York City’de anglo-sakson, protestan, orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Farkını daha ilk gençlik yıllarında belli eden Huntington, 16 yaşında girdiği Yale üniversitesini sadece iki buçuk senede dereceyle bitirdikten sonra Chicago üniversitesinden master, Harvard üniversitesinden doktora derecelerini almış. Harvard üniversitesinde hoca olup ders vermeye başladığında daha 23 yaşındaymış.
Okuduğum, The Soldier and the State: The Theory and Politics of Civil-Military Relations başlıklı kitap Huntington’un ilk kitabı. 1957 yılında yayınlandığı zaman çok ciddi eleştirilerle karşılanmış olsa da günümüzde Amerikan sivil-askeri ilişkileri konusunda en etkili kitap olarak kabul ediliyor.
Kitabın çevirmeni Kazım Uğur Kızılaslan hem temiz ve akıcı Türkçe’sinden hem de yazdığı güzel önsözden dolayı takdiri kesinlikle hak ediyor. Kızılaslan önsözünde okuyucuyu Huntington hakkında bilgilendirirken, Amerikan toplumunun Anglo-Protestan kültürüne bağlılık ve dindarlık gibi ayrıştırıcı farklılıklarını milliyetçi bir yaklaşımla vurgulaması gerektiğine inanan Huntington’un, ABD’nin diğer uluslara yaklaşımında da bu farklılıkları hesaba katması gerektiğini öne sürdüğünü, inanç ve kültürdeki ayrıştırıcı özellikleri, bir ulusu tanımlayan belirleyici faktörler olarak değerlendirdiğini anlatıyor. Huntington’un bu anlamda, “liberal değerler etrafında oluşturulacak küresel bir ortak anlayışa dayalı barış” idealini reddettiğini belirtiyor. Medeniyetler Çatışması tezinin müellifinin, “tüm kültürleri içinde eriten bir kazan” olmakla övünen ABD’nin, 11 Eylül sonrasında, kendi değerlerine dönmesi ve bu değerleri yayma idealinden vazgeçmesi gerektiğini savunduğuna dikkat çekiyor. Kızılaslan’a göre Huntington’u, farklılıkları bir arada yaşatma idealinden, farklılıkların gettolaşması, kendi tecrit alanlarında ayrı ayrı var olması anlayışına kaymış katı bir muhafazakâr olarak okumakta fayda var.
Cins kafaların yazdıkları -hoşumuza gitmeyen, hatta nefret edeceğimiz fikirleri içerse bile- mutlaka okunmalıdır diye düşünüyorum. Huntington’un analizlerinden öğreneceğimiz önemli şeyler var. Kitabın çevirmeni önsözünde, Huntington’un bu kitabında sunduğu modele uygun olarak, Türkiye’de askerliğin toplumsal ve kurumsal zeminini tanımlayan bir kavramsal çerçevenin tanımlandığı Türk sivil-asker ilişkilerine dair kapsamlı bir inceleme çalışmasının yapılmasını öneriyor ki bence kıymetli bir öneri bu.
Huntington kendi önsözünde kitabını, sivil-asker ilişkileriyle ilgili bir bakış açısı ve düşünce biçimi, kısacası kuramsal bir çerçeve geliştirmek için yazdığını dile getirdikten sonra çok hoş bir formül sunuyor:
“Anlamak, nazariyeyi (teoriyi); nazariye tecerrüdü (soyutlamayı); tecerrüt ise gerçekliğin basitleştirilip düzenlenmesini gerektirir.”
Bundan sonra, bütün kusurlarına rağmen neden teorik bir zemine ihtiyaç duyduğumuzu şöyle anlatıyor:
“Hiçbir kuram tüm olguları açıklayamaz ve bu kitabın okuyucusu da kimi durumlarda, kitabın kavram ve ayrıştırmalarının oldukça sivri hatlarla belirlenip kesinleştirildiğini ve böylelikle gerçeklikten bir hayli uzaklaştırıldıklarını düşünebilir. Açıkçası gerçek dünya, karışımların, akıldışılıkların ve uyumsuzlukların dünyasıdır: gerçek şahıslar, kurumlar ve inanışlar kesin hatlarla belirlenmiş mantıklı kategorilere sığdırılamazlar. Ancak eğer bir insanın yaşadığı gerçek dünya hakkında fayda sağlayacak şekilde düşünce geliştirmesi ve bundan daha geniş bir uygulama ve kullanım için dersler çıkarması gerekiyorsa, kesin hatlarla belirlenmiş mantıklı kategorilere gereksinimi vardır. O, insan aklının yasalarına pek uygun biçimde işlemeyen fenomenler hakkında genellemeler yapmaya mecburdur. Kuramlarla ilgili ölçütlerden biri, herhangi bir kuramın, ilgili olduğu tüm olguları kapsama ve açıklama seviyesidir. Diğer ve daha önemli bir ölçüt ise söz konusu kuramın ilgili olduğu tüm olguları kapsama ve açıklama seviyesinin diğer tüm kuramlardan daha iyi olmasıdır.” (S. 13)
Bu paragraf beni çok etkiledi doğrusu. Huntington teorik zemine duyulan ihtiyacın yanısıra, teorileri kıymetlendirme esaslarını da ortaya koyuyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.