Anayasa Mahkemesi milletin gözünden düşmüştür - 2
Anayasa Mahkemesi’nin vaziyet-i coğrafyası bundan sonra ne olacak diye de düşünmeye başlamak gerekir. Zira Anayasa Mahkemesi, bu hâliyle bir problem olarak hem milli siyaseti hem de milli hukuk sistemimizi tehdit ediyor. Mesela Anayasa Mahkemesi’nin statüsü elden geçirilmelidir. Bireysel başvuru müessesesinin AİHM’deki gibi özümsenemediği, anlaşılamadığı açıktır. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruları ne kadar AİHM kararlarına benzetilmeye çalışılsa da arada çok büyük kalite farkı vardır.
Bir başka örnek vereyim: Kezban HATEMİ adında bir kadın, 15 Ocak 2018 tarihinde Didem Arslan YILMAZ’ın HaberTürk’teki programında Anayasa Mahkemesi’ni üst mahkeme olarak tanımladı. Bu nasıl bir fahiş hatadır ey dostlar! Bu şahıs kendini bir de hukukçu olarak tanımlıyor! Eyvah ki eyvah! Anayasa Mahkemesi nasıl üst mahkeme olabilir? Anayasa Mahkemesi istinaf merci midir, temyiz merci midir? Anayasa Mahkemesi dereceli mahkeme mi ki üst mahkeme olacak? Bir hukukçu, nasıl böyle bir fahiş hataya düşebilir? Eyvahlar olsun… Anayasa Mahkemesi hiçbir mahkemenin üstünde değildir; kendine özgü (sui generis) yargılama sistemi olan bir yargı kuruluşudur. Yukarıda da beyan ettiğim üzere bireysel başvuru durumunda sadece hak ihlaline ve/veya tazminata hükmedebilir. Hepsi o! Bazı bireysel başvurucular sanki Anayasa Mahkemesi dünyaları değiştirecek, çığırlar açacak bir mekanizmaymış gibi büyük beklentilere giriyor. Yok öyle bir şey!
Anayasa Mahkemesi’ndeki üyeler ve raportörler biraz daha hukukî düşünmeye ve araştırmaya meyilli olsalar da deseler ki: “Adil yargılanmaya (AİHS m. 6) ilişkin ihlal kararları mer’î hukukumuza göre her ne kadar iade-i muhakeme sebebi sayılmasa da gerek 1086 sayılı mülga HUMK ve gerekse 6100 sayılı HMK’ya mehaz İsviçre Federal Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda belirtildiği üzere her dava için ayrı ayrı değerlendirme yapılıp hukuki menfaat durumuna göre iade-i muhakeme hususunda karar verilir…” O zaman anlarım, hatta şapka çıkartırım. Ama yok, illa basmakalıp ifadeler, illa basmakalıp karar metinleri…
Acaba diyorum, kamu hukukuna ilişkin bir yargılama faaliyeti icra eden Anayasa Mahemesi’nin raportörleri, idare hukukunun temel prensiplerinden olan “sêvr first reinst” ilkesini bilirler mi? Hatta Anayasa Mahkemesi’nin üyelerine hodri meydan diyorum: Lütfen söyler misiniz “sêvr first reinst” ilkesi ne anlama gelmektedir?
Yanlış anlaşılmasın, işbu yazıyı kaleme almama sebep mevzu, Anayasa Mahkemesi’nin değerli mensuplarını hukuki cihetten sıkıştırmak değil, FETÖ’den yargılanan Şahin ALPAY ve Mehmet ALTAN hakkında hukuka mugayir tesis edilen skandal tahliye kararına dikkat celbetmektir. Yeri gelmişken, karara imza atan Anayasa Mahkemesi üyelerine şunu da sormak gerekir: Şahin ALPAY ve Mehmet ALTAN’ın tahliye olduktan sonra aynen Can DÜNDAR gibi firar edip soluğu terör destekçisi bir ülkede almayacaklarına dâir bir garanti verebilir misiniz?
Devam edelim… Mevzubahis skandal karara binaen sanıkların avukatları, yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nden tahliye talebinde bulundular. Ancak Mahkeme, çok doğru şekilde Anayasa Mahkemesi’nin yerindelik kararı verme yetkisinin olmadığını, görev gasbı yaptığını belirterek talebi reddetti. Sanık avukatları bu sefer de İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ne itiraz ettiler. Talep yine reddedildi. E ne oldu şimdi, amiyane bir tabirle Anayasa Mahkemesi’nin karizması çiziliverdi. İyi mi oldu, evet iyi oldu, hem de çok iyi oldu.
Ve son olarak Anayasa Mahkemesi’nin girişine Sayın Cumhurbaşkanımızın 10 Ocak 2018’de sarfettiği şu veciz sözün asılmasını öneriyorum:
“Hukuk başkadır, kanun başkadır, adalet başkadır!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.