Anadolu’da köylü ve şehirli kültürü ve geleceğe yansıması
Ülkemiz, insanı batı toplumlarına nazaran göçebe kökenli, hayvancılık ve yayla kültürü ana geçim kaynağıdır. Yerleşik hayata batılı anlamda sanayi toplumu dediğimiz şehirleşme olgusuna oldukça geç geçmiştir.
İstanbul ve belli başlı üç beş şehir dışında genel Anadolu coğrafyası köy yaşamı ve köy kültürü ağırlıklıdır. Hayvancılık ve tarıma dayalı geçim kaynağı 1990’lara kadar ülkemizde ana geçim kaynağı olmuştur.
TUİK verilerine göre 1927 yılında % 24 olan şehirleşme düzeyi, 1960’da % 33, 2000 yılına gelindiğinde %71 değerini göstermektedir. 1927-2000 döneminde şehirleşme, alansal olarak ülkenin batı kesimlerinden orta ve güney kesimlerine hızla yayılmıştır. Önceleri Marmara ve Ege bölgeleri şehirleşmenin en fazla dikkat çektiği alanlar durumundayken, daha sonra bu bölgelerin yanında Orta Anadolu ve Akdeniz bölgeleri hızlı bir gelişme sağlamışlardır. Şehirleşme farklı bölgelerde etkin olarak kendisini gösterirken, aynı zamanda da Türkiye’de şehirsel hiyerarşi şekillenmeye başlamıştır.
1960 tarihine kadar genel toplumun %70 i köylü iken, 1990’larda %50’lere 2000’li yıllarda %30’lara ve günümüzde ise %25’lere düşmüştür.
Köy yaşamı ve şehir yaşamı birbirinden zıt değerler ifade etmekte. Köy yaşamı birlikte beraber yaşamayı gerektirirken şehir yaşamı birey ve tek olarak yaşamayı gerektirmekte.
Köy Yaşamı;
Geleneklere bağlı
Değerlere saygılı
Dayanışma esaslı
İmece kültürünün hakim olduğu
Paylaşımcı
Dikey ve yatay aile hiyerarşisine saygılı ve önem veren (Akraba birliği-komşuluk mahalle kültürü)
Sabır ve kaderci, kanaat ve tutumlu kişilik ön planda iken şehir yaşamı bireyin ön planda olduğu ekonomik değerlerin öne çıktığı yoğun şehir trafiği ve hareketliliğe bağlı yalnızlık İletişim ve haberleşmenin sadece mesaj ve telefonla olduğu Sadece ben diyen ve kendisini düşünen nesiller yetiştiği Komşusundan habersiz en yakının durumunu takip edemeyen bireylerden oluşan yalnızlar topluluğudur.
Şehir yaşamı robotlaşan sadece kendini düşünen kaygısı da umudu da kendi geleceği olan topluma dair bir kaygı ve umut etmeyen nesiller getiriyor. Modern toplumlar bireyin refahı ve yaşam kalitesini artırmaya yönelirken sosyal toplumdan bireyin merkeze alındığı topluma yöneliyor. Ülkemiz bulunduğu coğrafya gereği ne tam modern toplum ne de tam gelenekçi toplum olabildi.
Batı ülkelerinin ortalama iki yüzyılda yaptığı şehirleşme ve sanayi toplumuna geçişi ülkemiz elli yıla sığdırma telaşına düştü. Bu da, şehirleşmenin getirdiği bambaşka bir sosyolojik yapı ve kültürel değişime ayak uydurmada sıkıntısı oluşturdu. Baba ile oğlu anlaşamaz duruma getirdi. Nesiller arası iletişim koptu.
Köy yaşamının getirdiği imece kültürü beraber yaşamanın en önemli göstergesi. Aslında ekonomik kapitalizmi yok edecek en önemli teşhis köy yaşamıdır. Paranız olmadan köyde uzun süre yasabilirsiniz ama şehirde bir gün yaşayamazsınız.
Gençliğimizde grup olarak ya da arkadaşlarımızla bir lokanta ya da restorana yemeğe gittiğimizde herkes kendi parasını ödesin alman usulü olsun dediğinde garipserdim, insan arkadaşına bir yemekte mi ısmarlamasın diye…
İginç olanı günümüzde bir arkadaşı ya da bir ahbabınızı bir yemeğe götürmek ya da parasını ödemek oldukça yüksek bir incelik sayılıyor. Oysa normal bir davranış olabilmeli ya da öyle idi ama öyle değil maalesef.
Kültürel değişim o kadar orantısız oldu ki tüm eğitim kademelerinde 12 yıl boyunca öğrencilere araçta, metroda, toplu taşımada; yaşlılara, hastalara ve gebelere yer veriniz kuralı uygulanmaz hale geldi.
Yapılan anketlerde 12 yıl boyunca okullarda işlenen bu konunun, nüfusun %30’unca uygulanmadığı yani yeni neslin %70 inin hala yaşlıya, hastaya, gebeye yer vermediği görülmektedir. Çünkü şehrin trafik keşmekeşi ve metropol yaşamının getirdiği fiziksel ve mental yorgunluk insanın sadece kendisini düşünmesine bencil olmasına neden olmaktadır.
Köy insanı paylaşımcı şehir insanı bencildir.
Köyde yaşayan çocuk köyünün tüm coğrafyasında özgürce oynamış, kayasından düşmüş, pınarından su içmiş, ovasında koşmuş, ağacında salınmış ve meyvesini yemiştir. Kuşların cıvıltısı ile dans edip kurbağaların kavgası ile eğlenmiştir.
Şehir çocuğu apartman dairesinde İPad’ında sanal arkadaşı ile muhabbet etmekte, 30 metrekare kreşin plastik çiminde plastik yapay oyuncaklarla oynayıp kargayı bülbül sanmakta.
Köy yaşamı özgürlük Şehir Yaşamı tutsaklıktır.
Köy çocuğuna çevre temizliği ve ağaç sevgisi dersi vermene gerek yoktur, zira çevre doğa ve ağaç onun yaşam alanıdır.
Oysa şehir çocuğu meyve sebzenin marketlerde yetiştiğini düşünecek kadar uzaktır doğal yaşama…
Keşke eğitim kurumlarımız okullarımız çocuklarımızın özgürce oyun oynayabildiği, parklarımız doğal yaşamın tüm ayrıntısı ile donatıldığı yerler olabilse. Keşke çocuklarımızı yetiştirirken gelecek kaygısı değil de iyi bir insan ve mutlun birey olma amacıyla yetiştirerek kendi dünyalarını kurmalarına fırsat verebilsek;
O zaman tüm çocuklarımız hem şehirli hem köylü olacaktır.
Saygılarımla