AHLÂKSIZLIK SEBEP Mİ YOKSA SONUÇ MU?
Toplum olarak rahatsız edici bir tablo çizdiğimiz ve bu tablonun oluşumunda gençlerin önemli bir yeri olduğu ortada. Bu nedenle “Yarın Bugünü Aratır Mı?” başlıklı bir önceki yazımda bir soru sormuştum: Toplumun bu halde olmasında ahlâki bozuluş bir sebep mi yoksa sonuç mu?
İşte bu tabloda ahlâki bozuluşun bir sebep değil bizatihi bir sonuç olduğu kanaatindeyim. Peki, bu sonuca nasıl gelinmiştir? Modernleşme ve Batılılaşmayı anlattığı kitabında Türkiye’ye sıklıkla değinen ‘Medeniyetler Çatışması’ tezinin sahibi S. Huntington Türkiye’nin batılılaşma serüveninin üçayağının bulunduğunu belirtiyor:
“-Modernleşme arzulanır ve gereklidir.
-Yerli kültür modernizasyonla uyumlu değildir ve bu nedenle terk edilmeli ya da ortadan kaldırılmalıdır.
-Bir toplumun başarılı bir şekilde modernize edilebilmesi için, tamamen Batılılaşması gerekir.” (Huntington, Samuel P. 1996. 'The Clash of the Civilizations and the Remaking of World Order' Simon and Schuster, New York.)
Aslında Huntington, Türkiye'nin nasıl Doğu-Batı arasına sıkıştırılmış bir 'modern ülke' haline getirildiğini ifade ediyor.
Bu minval üzere ilerleyip, tek hedef olarak modernleşme ve Batılılaşmayı seçen anlayış bir tercih yaptı. Halkın kendisini tanımladığı dini, tarihi ve aşkın değerler yerine güya insanlığın en ileri safhasını oluşturan, içerisinde laiklik temelli Batılılaşmayı tercih etti. Bu durumda geri kalmışlığın, modernleşememenin nedeni; içine ahlâkın da girdiği din kaynaklı hayat tasavvuruydu. Bunun içindir ki dine dayalı ahlâk normları yerine, seküler bir etik programı devreye sokuldu. Dini, sadece manevi değerlere, ahlâka indirgemek suretiyle dinin toplumsal boyutları süreç içinde ortadan kaldırılmaya çalışıldı. Halkın ahlâki değerlerini Peygamber örneğinden, Kur'an'ın tarih ve ahlâk anlayışından bağımsız olarak ele alan anlayış tarafından Müslümanların hal-i hazırdaki budanmış İslam'a inanmaları beklendi.
Bir dönüştürme projesi olarak Batılılaşma, toplumu siyasetinden eğitimine, televizyonundan gazetesine, internetine kadar her alanda kuşatarak yoluna devam ede geldi. Örneğin gençleri adeta imal eden eğitim sisteminin bir ürünü olarak ahlâksız denilen, alkol ve uyuşturucu bağımlısı bir nesil ortaya çıktı.
İşte bütün bunlardan dolayı toplumsal her alanda olduğu gibi ahlâki alanda da yaşanan çöküntü bir sonuçtur. Çünkü ahlâk; mahkemede sorunları insanların fıtratlarına uygun bir ölçüyle çözüp çözmediğinizin, okulda çocukları hangi değerler doğrultusunda eğittiğinizin, şehrin reklam tabelalarına hangi reklamları astığınızın, televizyonda en çok hangi tür programlar yayınladığınızın bir sonucudur. İşte toplum-gençler bu hakim atmosfere göre şekil alır, tavır belirlerler. Dolayısıyla toplum üzerine tatbik edilen kanun ve nizamların neye dayandığı çok önemlidir.
Günümüzdeki toplum atmosferi ise adeta ahlâksızlığı üretmektedir. Üstüne üstelik garabete bakın ki böylesi bir ortamda gençlerin ahlâklı olmaları istenmektedir. Böylece düşünülenle yaşanılan hayat arasındaki makas açıldığında gençlerde ahlâk şizofrenisi, bir başka ifadeyle bütünlükten yoksun, parçalanmış kişilik ortaya çıkmaktadır. Bu şizofreni hali doğru ve yanlışın birbirine karışması sonucunda sapmalar, sağa sola savrulmalar, alt üst oluşları yani kimliksizleşmeyi beraberinde getirmektedir.
Esasen toplumların çözülme sürecine girdiği, toplum bilincinin zayıfladığı, anlam haritaları olan değerlerin tahrip edildiği bir vasatta krizlerin patlak vermesi elbette kaçınılmazdır. Fakat unutulmamalıdır ki zannedildiğinin aksine toplumlar felakete uğradıkları için değil, aslında sorunları çözecek irade geliştiremediklerinden toplumsal krizler yaşar; bazen tarihsel öneme sahip aktör olmaktan tamamen uzaklaşır ve bazen de "öz"lerini tüketerek yok olurlar.
Bu nedenle toplum olarak yaşadığımız çöküntüde ahlâkı sonuç hanesi yerine sebep hanesine yazarak toplumu değiştirecek bir çözüm ortaya koymamız mümkün görünmemektedir. Çünkü toplumu ayakta tutan ahlâk değil, toplumda tatbik edilen kanunlar-nizamlar, halkın benimsediği fikir ve sahip olduğu duygulardır. Zaten ahlâk, fikirlerin, duyguların ürünü ve kanunların-nizamların tatbikinden doğan bir sonuçtur. Ne var ki; ahlâkın toplumda gerçekleşmesi, İslâmi fikir ve duyguları toplumda yaygın hale getirmekle olur. Ahlâk, toplumda gerçekleşmesiyle, zaruri olarak fertte de gerçekleşir.
Bu nedenle toplumda gerçek ahlâk atmosferini gerçekleştirecek İslam’ı devlete, sokağa, okula, televizyona, internete, aileye yani her yönüyle hayata hâkim kılmak bu çöküntüden kurtulmak için elzemdir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.