Daha önceleri, başka devletleri dolambaçlı yollardan taciz etse de dünya kamuoyu önünde küçük düşürmemeye çalışan ve dolayısıyla o ülkeleri kazanma niyetini de hep masada tutan bir ABD vardı. Trump’la beraber ‘moral üstünlük de pahalı, ittifakları korumak da pahalı, nezaket de pahalı’ diyen ve başka ülkelerin egemenlik haklarına ve onurlarına saygı göstermeyen bir ABD yönetimi fazına geçildi. ABD artık eski ABD değil. Göreve geldiği günden beri yaptığı her hareketi sansasyonel olan Trump gün geçmiyor ki bunlara bir yenisini eklemesin.

Dünya’yı tehdit edeyim derken kendini ne denli bir yalnızlığa sürüklediğinin farkında olmayan, tüm meseleleri pragmatist ve oportünist bir yaklaşımla ele alan bir tavır içindedir. Uluslararası nezakete sığmayan ergen hareketleri sergileyen bir başkan. Kendi bakanlarını bile Twitter üzerinden görevden alan yaptıkları komik olmayan ama komikmiş gibi tavır takınan bir yönetici. Adeta kara mizah unsuru.

Girdiği yalnızlığın içinden sıyrılmak için etrafındakilere çeşitli saldırılır düzenlemektedir. Bunu ilk olarak Kuzey Kore üzerinde deneyerek başladı, gerçi Kore örneğinde kısmen başarıya uğramış olsa da esas karlı çıkan tarafın tabi ki Çin ve Rusya gibi hamileri arkasına almış Kuzey Kore olduğu gerçektir. Yaptığı bunca şeye artık dünya kamuoyu göz yummuştur ve meşrulaşmıştır.

Bunun yanı sıra ABD’nin geçmişinden gelen bir Müslüman takıntısı vardır. Baba Bush zamanından beri vatandaşlarının çoğunluğu Müslüman olan ülkelere demokrasi götürme derdine girişmişlerdir.
Ne yazık ki son zamanlarda daha doğrusu Suriye meselesi gündeme geldiğinden beri NATO üyesi olmamıza karşın ne diğer üyeler ne de ABD bize yeterince destek vermedi. Desteği vermediği gibi o günden bu yana gözle görülür hasbiyane bir tutum sergiledi adeta.

Bu durumun tavan yaptığı iki nokta gözlerden kaçmıyor ABD’nin FETÖ elebaşını teslim etmemesi ve Halkbank davası. Ülkemizde gerçekleştirilen hain darbe girişiminin aktörlerine rahat bir hayat sunan ABD yine bu olaya bir yerinden bulaştığı düşünülen bir rahip için ortalığı karıştırıyor. 

Göz ardı edilmesin diye hatırlatıyorum ABD’de kasım ayında yapılacak seçimlerle ve evanjelistlerin oylarını almakla bir alakası yok mu diye sorgulamıyor değilim!

Yine diğer bir olay ise ABD'nin İran ile imzalanan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmesi ve bu çekilmenin neticesinde İran’a çeşitli yaptırımlar uygulanacak, bu çerçevede uygulamaya geçecek yaptırımların ihlal edilmesini önlemeye yönelik kararname yayımlayan ABD yönetimi, "İran'ın ABD dolarına ve değerli metallere erişimine, enerji sektörüne, ABD'nin kara listesindeki vatandaşlarına, nakliyat ve gemi yapımı ve liman operasyonlarına destek verenlere" yaptırım uygulanması talimatı verildi. Yani İran’dan mal alan ve satan herkesi suçlu olarak göreceğini söyleyen bir yaklaşım. 2015 yılında İngiltere, Almanya, Fransa, Rusya, ve Çin ile birlikte imzalanan Kapsamlı Ortak Eylem Planı'na AB tarafı destek verdi ve anlaşmanın İran’ın nükleer programa dönmesine engel olduğunu savunuyorlar.