200 Yıl Arayla İki Örnek; Geldiğimiz Nokta
Almanya Mülheim şehrinin Karlsruhe müzesinde Osmanlı Yeniçeri kıyafetleri ve Osmanlıya ait bazı eşyalar sergilenmektedir. Müzenin kurulma sebebi ve şu anki halimiz göz önüne alındığında bir hayli düşündürücüdür.
Olay 19. yüzyılda gerçekleşiyor. Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, diğer yakasında Fransızlar var. Fransızlar ara ara karşı tarafa geçip güçsüz olan Almanların mallarını gasp edip yağma ediyorlar. Bunun üzerine Almanlar, Osmanlı Sultanına mektup yazıp durumu anlatarak yardım istiyorlar. Devletin birçok işi var fakat yardım istendi mi bir şey yapmamak da bize yakışmaz diyerek buluyorlar çaresini.
Almanlara çuvallarla yeniçeri kıyafeti, Osmanlı sancak ve bayrakları gönderiyorlar. Almanlar elbiseleri giyip bayrağı açınca; Fransızlar, Türkler yardıma gelmiş diye korkularından bir daha yaklaşamadıkları gibi uzaklaşmak zorunda hissediyorlar kendilerini.
O günleri unutmayarak bir vefa örneği olarak kıyafetleri müzede sergileyip, yaptıkları festivalle anıyorlar. Tarih yapraklarını biraz araladığımızda bunun gibi sayfalarca örnekle karşılaşırız. Savaşlardan önce ricacı olarak Sultana annesini gönderenler, serpuş görmektense sarığı tercih edenler, adalet için kendi din adamlarını değil; kadıları seçmek isteyenler vs. say say bitmez.
***
Ahmet Muhtar Büyükçınar Hoca’nın hatıratındaki bir nokta ilgimi çekti. 50’li yıllarda dini eğitimini almak için Mısır’a giden Muhtar Hoca, başından geçen bir olayı şöyle anlatıyor: “…Rus taraftarları, Amerika’nın yanında olan Türk sefaretini ve Türkiye konsolosluğunu yakacaklarmış. Bu haber üzerine arkadaşlardan bir grup sefarete, bir grup da konsolosluğa giderek ‘Sizi korumak için Ezher’de okuyan bütün talebeler emrinizde. Bir işaretle yanınızdayız.’ dediler” Mısır halkı, zamanında halifelerinin torunlarına ait konsolosluğu yakacaklarmış. Sebep ise onların Rusçu, Türk’lerin ise Amerikancı olmaları imiş…
Şu utanca, şu saçmalığa bakar mısınız? Hep eziklik… Başkalarının ideolojileri için dünya ve ahireti satma. Karşılığında ise ucuz bir köle olma madalyası… Cemil Meriç’in de belirttiği gibi, ‘hafızasız nesiller amalgamı halinde olan bir toplumdan’ beklenen tavırlar içindeyiz.
Sormamız gereken binlerce soruya mı yana yakıla cevap aramalıyız yoksa bunca sorunun ne ara bu kadar biriktiğine ve içinde bulunduğumuz hengameye mi? Esaret kalpte ve beyinde bitmeden yaşamda bitmez. Sadece kalplerimizi düzeltsek “Nice az topluluk çok topluluğa Allah'ın izniyle üstün gelmiştir, Allah sabredenlerle beraberdir”(Bakara; 249) ayet-i kerimesinin sırrına ereceğiz…