Zeminimiz Kayıyor
Anne, baba ve çocuklar birbirini destekleyen, iyi ve kötü günde bir olan, uykusuz gecelerde gönüllülük esaslı bir nöbet tutan bir yapıdır. Bu yapıyı yetiştiren, doyuran, koruyan ile bu yapıyla yetişen taraf birbirini anlar. Gece gündüz ebeveynlerini örnek alan çocuklar, hayatının bir kısmını çocuklarını yetiştirmeye feda eden, okul zamanı okulda yolu gözleyen, bilmiyorlarsa da çocuklarını ders çalıştırırken öğrenen eli öpülesi analar. Bütün bu güzelliklerin buluşmasında en ağır şartlarda bile of demeden evine aş getiren, giydiren ve onlarla gurur duyan baba.
Bu güçlü yapı hedef alınmış, için içine yavrular kuşatılmış, beyinler işgal edilmiş, arasatta kalanlar, kararsız, habersiz olanlar var. İki yaşından itibaren sanal dünyada yemek yemesi, susması gibi nedenlerle çocuğunun telefonla oyalanması için önüne konan çizgi filmler, oyunlar, annenin yanında, annenin elinin altında yok olan, anneyi babayı tanımayan, sanal dünyayı ilmek ilmek işleyerek, sanal kültür yapısında ilk çatışmaların başladığı farklılıklar. Biraz daha büyüdüğünde çevresinden kopmuş telefon ve bilgisayardan başını aldırmayan, yemeğini bile orada yerse yiyen, bedeni evde beyni işgal edilmiş çocuklar.16’dan sonra geç gelmeler, arkadaşlarımla beraber olacağım geç geleceğim diye ayakları kaymaya başlayan evlatlar.
Hevesle başlayan sigara, hap, uyuşturucular vs. Yeni bir dünya, gözünün önünde değişen tükenen uyuşturucu vb. zararlı alışkanlıkların bataklığında çırpınan, çırpındıkça batan evlatlar. Anneye babaya uyarılar geldiğinde de çocuklarının üzerine bunları kondurmayan anne babalar. Ancak bir kenarda sızdıysa, hastaneye yattıysa, ortamda çileden çıkmış savrulduysa şikayetler saklanamayacak duruma gelince dizlerini döven anne babalar.
Bir de çalışan annelerin yavruları, ilk kendine geldiğinde annem beni terk etti diye düşünen çocuklar. Buna karşılık annelerin de vurdumduymazlığı. Anne eve geldiğinde çocukların ilk talepleri TV’den çizgi film, oyun, telefonla başlayan yeni bir dünya yoluna giden evlat yerini sanal dünyanın verdiğini olduğu gibi alıp monte eden yavrular.
Kitap okunduğu zaman, bir hikâye dinlendiği zaman kahramanların, mekanların, olayların hayalini kurup kendi zihin dünyalarında canlandırdığı kahramanları, mekanları yok artık. TV’den telefondan hazır her şey var olduğu gibi kafaya aktarılıyor. Hayal kuran, tasarlayan bir evlat yerine yüksek sesle yabancı müzik ile kendilerini kaybetmiş bir robot ortaya çıkıyor. Ya her şeye evet diyen ya da her şeye hayır diyen ama her ikisinde de olmayan sanal dünyada çırpınırken hayal kurup kendine ait dünyası olmadığından bugünü yarınını diye düşünme, tasalanma, heyecanlanma yok.
Anne ile babanın her gün münakaşa ettiği, şükür ve kanaatin olmadığı, evde her şeyin problem olduğu ortamda, çözüm bulamayan ve içine kapanan ya da sokağa yanlış arkadaşlara sığınan çocuklar. Annenin şikayetiyle belli bir süre kanunen eve alınmayan baba, olanları çözemeyen arada pres gibi sıkışan evlatlar.
Ayrılan aileler nafakalar kesilmesin diye resmi evlenme yerine nikahsız yaşamalar başlıyor. Örnek olacak anne babalar ortadan kaybolmuş. Toplumun en önemli yapısı olan anne ve babalar gözlerinin önünde kutsal müessesenin; ailenin yıkılışını sadece seyrediyor. Aile savrulunca evlatlar yok oluyor. Çırpındıkça daha da batıyorlar. Kimliksiz, kişiliksiz beynini rahatça kiraya verecek evlatlar. Anne kendi dünyasında, arkadaşları, iş ortamı, dostlarıyla ortada eriyor buharlaşıyor. Sadece iskelet kalıyor. Baba okey masaları vs. kredi kartları, borç bataklığından çıkayım derken çaresizlik içinden çare üretemiyor. Sömüren, kanını emen faiz kurumları, hissiz, duygusuz, acımasız kanına kadar sömürüyor. Nefes aldırmıyor. Yol gösterecek, dost olacak, çözüm üretecek akil insanları itibarsızlaştırıyor.. Bir şey söylemeden o sizin zamanınızdı şimdi uzay çağı uçuyoruz. Ve uçmasını bırak yolda yürüyemiyor.
Siyaset, sanat, eğitim-öğretim, yaşayan halk kültürü, milleti ayrıştıran, öteleyen, birbirini küçümseyen her gün bir o tarafa bir bu tarafa savrulan insanlar. Saygı sevgi, yardımlaşma, insanı değerler umurunda değil. Kim aç kim açıkta kimin daha çok ihtiyacı var gibi şeyler artık bir anlam ifade etmiyor. Bu değerlerin yerini ‘benim olsun diğerleri ne olursa olsun’ anlayışı yerleşti.
Ahlaki değerler, inanç ve onun kaynağı hasır altı ediliyor. Diyanet, çocuklar için camide ücretsiz program yapıyor dendiğinde birileri çıkıp çocuklarımızın camilerde ne işi var diyebiliyor. Çözüm üretemiyoruz. Her karanlığı aydınlatan kuranı kerime sırt çevirmişiz. Müslümanız diyoruz ama Müslümanlıktan bihaber olmuşuz. Kuran-ı kerimi bize aktaran, anlamamızı sağlayan peygamber efendimizi (s.a.v) bilmiyoruz. Yeniden yapılanırken yeniden kurulacak değerlerimiz asıl kaynağından öğrenmek. Gerekirse Kuran-ı kerimi anlama ve liderimiz, önderimiz peygamberimizi kılavuz kabul etme sevdası, gayreti, azmi kurtuluşumuza zemin olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.