Ahmet Fidan
Yakın tarihimizin örnek şahsiyeti Mehmed Akif ikinci ömrüyle aramızdaYakın tarihimizin örnek şahsiyeti Mehmed Akif ikinci ömrüyle aramızda
Arapların “İnsanın eseri ikinci ömrüdür” diye bir atasözü var. Bu söz sanki millî şairimiz, millî mutabakat metni İstiklâl Marşı’mızın ve edebiyatımızın başyapıtı ve şah eseri Safahat’ın yazarı, yakın tarihimizin yerli ve gerçekçi fikir adamı, her yönüyle örnek insan Mehmed Akif için söylenmiş. 78 Yıl önce 27 Aralık 1936 tarihinde aslî vatanına terhis olarak aramızdan ayrıldı. Sadece ölüm yıl dönümünde değil, senenin bütün günlerinde özlüyoruz. Görenleri gördük, sanki kendisini görmüş ve yakın tanıma imkânı bulmuş gibi biliyor ve karşılıksız seviyoruz. Çünkü başta İstiklâl Marşı olmak üzere Safahat’ı okuduk, ruhumuzu ve kişiliğimizi bulduk. Mehmed Akif altmış üç yıl ömür sürdü. Vefatının üzerinden yetmiş sekiz yıl geçti. Ama o hala aramızda 138 yıldan beri yaşıyor, yol gösteriyor.
Yarın Mehmed Akif’in vefatının 78. Yıldönümü. Yurt içinde ve yurtdışında hatırlanacak ve yâd edilecektir. Şüphesiz düzenlenen resmi ve gayri resmi anma programları bir bakıma Mehmed Akif’in hizmetlerine karşı milletimiz minnet borcunu ödemek için bir yarış halinde geçecektir. Çok az faniye nasip olan müthiş bir rağbet.
Düzenlenen anma programlarında M. Akif hangi vasfı, yönü ile anılmalı ve anlatılmalı? Hiç şüphesiz o çok yönlü bir insandır. Mehmed Akif, hem şimdinin, hem geleceğin nesilleri için her bakımdan örnek bir şahsiyettir. İmanlı ve ahlaklı hayatı, mert ve sarsılmaz karakteri ile bu büyük insan milletimizin gerçek bir temsilcisidir. Hangi yönü anlatılırsa ele alınırsa alınsın, Mehmed Akif, hakkıyla ve kâmil manada tavsif edilmiş olamaz.
Bu satırların yazarı Akif’le ilgili ulusal ve uluslararası pek çok toplantıya katılmış, konuşmuş ve yazmıştır. Ama şu bir gerçek, M. Akif’in anlaşılması için daha üzerinde daha çok düşünülmeğe ve çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır. Nesillerin Mehmed Akif’ten öğrenecekleri faydalanacakları, pek çok özelliği bulunmaktadır. En zor zamanda, en sıkıntılı dönemlerde Safahat’tan alınan birkaç mısra gönüllere sürur, kalplere huzur ve en önemlisi ümit aşılamış ve yol göstermiştir. Mehmed Akif hala yolumuzu aydınlatmaktadır.
Mehmed Akif’in yeni nesiller tarafından gerçek anlamda bilinmesi ve tanınması için önce yaşadığı dönemin ve şartların, ölümsüz eseri Safahatın çok yönlü incelenmesi ve bilinmesi gerekmektedir.
Mehmed Akif merhum, tarihimizin en talihsiz döneminde yaşamış; üç kıtanın hâkimi bir büyük medeniyetin sahibi Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışına şahit olmuştur. Safahat, isminden de anlaşılacağı gibi dönemini safha safha, devir devir tasvir etmektedir. Yedi ciltlik Safahat, aynı zamanda yedi düvelin amansız ve imansız yüklenerek yok etmek için üzerine çullandıkları milletimizin ayağa kalkışının, dirilişinin gür sesidir.
O büyük ve muhteşem insan Safahat’ında kendisini şöyle tasvir etmektedir:
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da, er geç, silecektir.
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nerden bilecektir?”
Sessiz yaşadı ama milletimiz kendisini tanıdı, bildi ve sevdi. İstiklal Marşını kendine rehber bildi, bayrak yaptı. Adeta ölümsüzleştirdi.
M. Akif’in öne çıkan en önemli yönü nedir, sorusunun cevabı, Türkçeyi en iyi bilen ve kullanan şairimizdir, denilebilir ama ikinci öne çıkan vasfı Kur’an-ı Kerimi tefsir edecek kadar âlim ve İslâm’ı bilen, hayatına uygulayan bir şahsiyettir. Ne söylemişse yapmış, ne yapmış ise söylemiştir. Eylem ve söylemleri bir birini tamamlamakta ve doğrulamaktadır.
Vefa, yeni nesiller tarafından İstanbul’da bir semt olarak bilinir. Ama Mehmed Akif’in vefa duygu ve anlayışı adeta destansı bir abidedir. Yakın dostu ve arkadaşı Mithat Cemal, memuriyetten ayrıldıktan sonra evine giderek sık sık ziyaret etmekte ve kitap okumaktadırlar. “…..bir Cuma, Âkif’in evinde sekiz çocuk buldum.” Diyor.
Âkif’in evindeki fazladan çocukları merak ediyor ve öğreniyor. Baytar Mektebinde öğrencilik yıllarında arkadaşı Hasan’ın çocuklarıdır. Arkadaşı Hasan ile kim önce ölürse çocuklarına bakmak üzere sözleşirler. Hasan ölmüştür ve çocuklarına sahip çıkmıştır. Bu bir vefadır.
Konunun en zor yönü M. Akif’i kısa bir yazı çerçeve içinde ifadeye çalışmaktır. Çünkü devasa bir insanı kısa bir yazı çerçevesine sığdırmak son derece çetin ve bir o kadar yetersizdir.
Mehmed Akif hakkında çok sayıda eser bulunmaktadır. Üstat M. Ertuğrul Düzdağ’ın hazırladığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesinin bastığı “Mehmed Akif Ersoy” kitabı okunmağa değer.
Vefatının 78. Yıl dönümünde kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.
G Ü N Ü N Ü N H İ K M E T İ
“Değer mi dağları tırnakla, dişle oydurmak,
İçinde bir leş için muhteşem saray kurmak/”
…………………………………………………….
“Mezara, heykele aid bütün bu velveleler,
Bekan için mi hakikat? Merâmın oysa, heder:
Evet, bütün beşerin hakkıdır bekâ emeli;
Fakat bu hakkı ne taştan, ne leşten istemeli!”
Mehmed Akif, Safahat
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.