Unuttuğumuz edep ve terbiye
Ecdatlarımız dönemindeki edep ve terbiye hikayelerini günümüzde her zaman anıyoruz.
Bir başkasına karşı sergiledikleri ince ve narin hareketler bizi hala mest ediyor.
Örneğin eskiden "kapıyı kapat!" denilmezmiş.
Hz. Allah kimsenin kapısını kapatmasın diye düşünülürmüş.
"Kapıyı ört, ya da sırla" denilirmiş. Kapının kapanmadan yavaşça örtülmesi edeptenmiş.
“Lambayı söndür” demezlermiş. Allah kimsenin ışığını söndürmesin. "Lambayı dinlerdir" derlermiş. Lamba yakılmaz, uyandırılırmış.
Uyuyan birisi uyandırılmak için sarsılmaz veya adı ile çağırılmazmış. "Agâh ol erenler" denilirmiş.
Nezaket, incelik, edeb her işin başı imiş de ondan...
İnsanların sözü kesilmez, işaret ve işmar edilmez, fısıltılar, gizli konuşmalar hoş karşılanmazmış.
Hanımlar beylerine "Efendi" derlermiş, "siz" derlermiş. Hanımefendiliklerini gösterirlermiş.
Gezerken yere yumuşak basılır, ses çıkarmamaya çalışılırmış. Yerdeki haşerata basmamaya özen gösterdiği için adı "Karınca basmaz efendi” ye çıkan insanlar varmış.
Kapının tokmağını vururken erkeğin veya kadının geldiği çıkan sesten anlaşılırmış.
Kapıdan çıkarken arkasını dönmemek, geri geri çıkmak edeptenmiş.
Kapı eşiğindeki misafirlere ait ayakkabılar, dışarıya doğru değil, içeriye doğru çevrilirmiş. "Git bir daha gelme!" der gibi değil de. "Gitsen de ayağının yönü buraya dönük olsa" dercesine dizilirmiş.
Canlı cansız her şeyin bir hatırı varmış. Eskiler hayatı o kadar nurani, o kadar temiz, o kadar manalı yaşarmış.
Komşuya hatır soran sıra sıra terlikler, ölçülü uzaklıkta yakın beraberlikler yaşanırmış.
Gelin şimdi o eskilerle şimdiki günümüzü bir kıyaslayalım. Neler kaybetmişiz, neler kazanmışız?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.