Ülkemizin içi ve dışı alev
Ülkemizin içi ve dışı alev alev yanmakta ve tam bir satranç tahtası niteliğinde. Her ülke hamlesini yaparken, üç beş sonraki hamleyi düşünüyorlar ve ona göre hareket ediyorlar. Akdeniz’den Irak’a kadar olan bölgede, savaşın kalleş ve çirkin yüzü ile birlikte, her türlüsü yaşanmakta. Burada ki savaşa onlarca ülke katılmakta, üstelik okyanus ötelerinden gelerek. Savaştan sonra her ülkenin merak ettiği tek bir husus var ! Savaştan sonra neler olacak?
Kesin olan bir şey var, hiç bir şey güllük gülistanlık olmayacak. Demokrasi falan da gelmeyecek. Huzur ve barış zaten mümkün görünmemekte.
Bölge insanı, ölmek ve mülteci olmanın yanı sıra, çok büyük acılar yaşayacak. En önemlisi de bu zaten . İnsan unsuru. Savaş Irak ve Suriye topraklarında devam etmekte. Bu ülkelerde bile insan unsuru önemli değil. Her iki ülkede kendi insanını ya kendi eliyle katlediyor veya vekalet savaşları ile katledilmesine izin veriyor.
Savaştan sonra, Akdeniz kıyılarından Irak’a kadar olan topraklarda;
Musul, Kerkük, Halep, Kuzey Irak veya değişik yerlerde minik devletçikler kurulabilir.
Mezhepler savaşları çıkabilir.
Bu topraklar daki savaş, küresel savaşlara neden olabilir?
Veya Vekalet savaşları alabildiğine hız kazanır.
Görüldüğü gibi savaş Müslüman topraklarda devam edecek ve yine oluk oluk Müslüman kanı akacak. Ve Türkiye eli kolu bağlı, Anadolu ya sıkıştırılıp bırakılmak istenecek.
Şöyle bir hafızamıza tazeleyelim. İkinci dünya savaşından sonra hangi Hristiyan ülkeler birbirleri ile savaştı veya uzun süreli ciddi bir terör eylemi ile karşı karşıya kaldı. Tam aksine Avrupa Birliğini kurup sınırları kaldırarak, dini, ticari ve siyasi alanda birlik sağlayarak dünyayı yönetmeye başladılar.
Sıcak savaştan sonra kendi adlarına savaşacak örgütler türettiler. Ülkelerdeki farklılıkları körükleyerek, insanları birbirlerine karşı düşman ettiler. Anarşi ve buhran ortamı yarattılar. Kurdukları örgütler ise, farklı bahanelerle, efendilerini memnun etmek adına, kendi ırkdaşını, dindaşını gözlerini kırpmadan katlettiler.
Hemen hemen her ülke kendi adına savaşacak bir örgüt kurdu. Ve hakimiyet kurmak istediği ülkeye bela etti. Adına Müslüman terör örgütü dedikleri bu örgütler, Hıristiyan ülkeler adına vekalet savaşları yapmaya başladılar.
Mehmet Akif’in değişiyle; “Müslümanlar cihat adına, gaza namıyla dindaş öldüren, biçare dindaşlara döndüler”
Bilindiğiniz gibi, İslam Dünyası, bin yıldır, fitneciler, fesatçılar ve din düşmanı ayrıcalıkların körüklemeleriyle, açık veya gizli mezhep savaşları yaşamakta. İndirilen değilde, uydurulan din adına yapılan bu savaşlar, genelde vekalet savaşları olarak devam etmekte.
Kendilerine müttefik ! veya koalisyon ! denen ülkelerin DEAŞ'a yönelik operasyonları bittiğinde, Orta Doğu da, vekalet savaşlarının en acımasızı, en korkuncu yaşanacaktır. Oluk oluk Müslüman kanı akacak, acı, kan , göz yaşı dinmeyecektir. Bu bir kehanet değildir. Onun içindir ki, Türkiye samimi, mazlum, ihlaslı Müslümanların umudu haline gelmiştir.
Artık hiç bir şey gizli saklı yapılmıyor. Açık açık, göstere göstere yapılıyor. Örneğin 15 Temmuz işgal gecesi tertibi, Deaş’ın kurulumu, PKK nın, YPG nin desteklenmesi, DHKP-C nin finansörlüğü.. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Önce kuruyorlar, sonra kullanıyorlar, işleri bittikten sonrada operasyon yapıp yok ediyorlar. Sonra da terörle mücadele yaptık diyorlar. Bütün bunlarıda ellerinde bulunan sahip oldukları ekonomik ve basın gücüyle yapıyorlar. Tek bir kurşun atmadan inanılmaz servetlere sahip oluyorlar. Kendilerini dünyanın barış ve özgürlük savaşçıları olarak ilan ediyorlar.
Yani İslam Dünyası, kapitalizmin acımasız, gayri insani, gayri ahlaki, kan, göz yaşı ve ölüm kokan yüzü ile her gün tanışıyor.
Peki Ülkemiz vekalet savaşlarının neresinde? Aslına bakarsanız tam da ortasında. Kırk yıldır PKK ile uğraşması yetmiyormuş gibi, bu süre içerisinde darbeler ve işgal denemeleri ile karşılaştı. Ve şu an Suriye’de vekalet savaşı verenlerle savaşmak zorunda .
İslam Dünyasının gözü kulağı Türkiye de. Çünkü Türkiye İslam’ın son kalesi, mazlum milletlerin son umudu. İslam’ın Sancaktarlığını yapan son ülke.
Bunun için dir ki;
Topyekûn millet olarak Devletimizin yanında yer aldığımızı 15 Temmuzda olduğu gibi her an , her zaman göstermeliyiz.
Devletimizin gücünü zayıflatacak, güçsüz gösterecek her türlü girişimden şiddetle uzak durmalı, aksi davrananlara karşı tepkimiz olabildiğince sert olmalı. (özellikle Fetö ekibine karşı)
Türkiye, asla Orta Doğudan çıkmamalı, bedeli ne olursa olsun. Orta Doğuyu kaybetmek demek, Anadolu’ya sıkışıp kalmak, yok olmak demektir.
Anlaşmalardan doğan haklarımızı sonuna kadar aramalıyız, almak için ne gerekirse onu yapılmalıyız.
Mutlak surette bölgede tek hakim güç olmalıyız. Hedefimiz Küresel Güç olmalı.
Devletlerin dostlukları değil, çıkar ve menfaatleri olduğunu unutmamalıyız.
Ekonomik ve askeri alanda güçlenmemiz konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamalıyız.
Ve 15 Temmuz da halk demiştir ki, “Ben, ölümüne Devletimin yanındayım” Bu dünyanın en büyük gücüdür. Bu gücün hakkını vermeyi unutmamamız lazım.
“MİLLET DEVLET EL ELE, ORDU MİLLET EL ELE” SLOGANI HAYAT HALİNE GELDİĞİ MÜDDETÇE, ALLAH’IN İZNİYLE BİZİ YENECEK HİÇBİR GÜÇ YOKTUR....
İSMET TAŞ
İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.