Uçuruma Giden Gençlik...
Sokrates binlerce yıl önce yazdığı kitapta “ne olacak bu gençliğin hali” diye topluma sorarak zamanının gençliğinin umursamaz tavrı saygı ve sevgi kültürünün oluşmamasından şikâyet ediyor.
Çağların ve dönemlerin kendine özgü karakteri vardır. Her çağ ve medeniyetin kendi değer ve normlarına uygun olarak davranan insanları vardır.
İnsan emeğinin çok yoğun olduğu teknoloji ve makineleşmenin olmadığı dönemlerde tarım odaklı yaşam tarzı, imece ve yardımlaşma kültürünü yoğunluklu olarak geliştirmiştir.
O dönemlerde gençlerde en çok beklenen davranış; yaşlı ve yardıma muhtaç olanlara imece zamanı yardımcı olmak aile ekonomisine ve gelişimine katkıda bulunmak için üretimin içinde olmaktı.
Makineleşme ve gelişen teknoloji çağı ile üretimin hem hizmet sektörüne hem de sanayi sektörüne kayması işçi emekçi sınıfını ortaya çıkarmıştır.
İşçi ve emekçi sınıf insanların bireyselleşmesine, kazandığı kadar tüketime yönelmesine neden olmuştur. Fabrika ve çalışma alanları emekçi sınıfı tüketim toplumuna yöneltmiş ve tüketim yeni üretim sektörleri ortaya çıkarmıştır.
Moda ve Trend kavramları ile çılgın orantısız tüketim anlayışları gelişmeye başlamış doyumlu insandan doyumsuz insana geçiş başlamıştır.
Gençlik nereye koşuyor…
1960’lardan itibaren hızla şehirleşen ülkemizde köyden şehre yalnız insanımızı getirmedik değerlerini de getirdik.
Her ne kadar köyde ki kadar olmasa da ilk kuşak 1960-1980 arası şehirde birbirleri yakın semtlerde oturarak yardımlaşma ve dayanışmayı güçlü tutmuş geldiği ve özlemini tuttuğu köy yaşamına ait olan kültürlerini yaşatmaya çalışmıştır.
1980-2000 arası gençlik şehrin getirdiği yoğun çalışma sistemi ve tempo ile tamamen şehre adapte olmuş ama hala hayatta olan baba ve anneleri hatırına yılda birkaç kez de olsa köyüne sıla ziyaretleri bulunarak kültürünü yaşatmaya çalışmıştır.
2000-2020 arası nesil üçüncü nesil, kendini doğduğu şehre adapte etmiş, dedesinin köyüne hiç gitmemiş, kültürüne uzak ve sosyal medya oyuncağı olan bir gençlik olmuştur.
2020 sonrası; bozulan ekonomik dengeler, jeopolitik konum gereği göçmenlerden dolayı oluşan demografik değişiklik, eğitim sistemindeki çarpıklıklar ve gelecek kaygısı gençliğin üzerine kara bulut gibi çökmüş durumda…
Ağır enflasyonist ortamındaki ekonominin getirdiği emeksiz aniden zengin olma ya da fakirleşme haksız servet transferleri gençleri umutsuzluğa itmektedir.
Denetimden ve kontrolden uzak sosyal medya uygulamalarına olan bağımlılık kültürel bozukluğu hızlandırmakta, gençliğin psikosyal problemlerle boğuşmasına davranış bozukluklarına neden olmaktadır. Sosyal medya uygulamalarında öz değerlerini para konusu etme gibi en üzücü sonuçları ortaya çıkarmaktadır.
TİKTOK vb. sosyal medya araçlarının çılgınlığı küresel gençlik oluşturma hedefi toplumların üzerinde en önemli problemdir.
2000’li yıllar başında hane başına düşen kişi sayısı 4.00 iken günümüzde bu oran 2.50’lere kadar düşmüş, evlenme yaşı kadınlarda 27 erkeklerde 29 yaşına çıkmıştır. Evlenme yaşının yukarılara çıkması gençlerin yuva kurmaya olan inançlarının kaybolduğunu göstermektedir. Bu durum domino etkisi ile ailenin yok olmasına, toplumun ve insanlığın yok olmasına sebebiyet verecektir.
Binlerce yıl önce Sokrates’in söylediği gibi maalesef gençlik sonu bilinmeyen bir uçuruma doğru gidiyor…
Allah sonumuzu hayreylesin...
Saygılarımla.