Trump ve Kudüs
Geçen hafta da belirttiğim gibi İsrail’in zulmünün tek sorumlusu ABD değil. Bizler yani Müslüman topluluklar zalime karşı birleşemedikçe musibetler başımızdan eksik olmayacaktır.
ABD Başkanı Trump gün geçmiyor ki yeni bir skandala imza atmasın. Şimdi de Kudüs’ün tamamının İsrail’e ait olduğunu telaffuz edip. Filistinlilerin oradan başka yaşayacak yer araması garabetinde bulunmuştur. Trump’ın bütün bunları yapmasının ardında çeşitli sebepler yatmaktadır tabi ama bana göre en önemli sebep, suçluluk psikolojisi ve dikkati başka bir tarafa yönlendirme yatmaktadır. Buradan hareketle bir başkan olarak Amerikan toplumunda ve kamuoyunda kendisine gösterilen güvensizliğin, yani seçimlere hile karıştırması skandalını örtbas ederek meşruiyet kazanma çabasındadır. Aslında süper güç ABD’nin seçilmiş başkanı olarak buna ihtiyacı yok gibi gözükse dahi avukatının ofisinin Federal Büro dedektifleri tarafından aranması gibi gelişmeler, Trump’a hedef saptırma, dikkatleri kendi üzerinden uzaklaştırma çabalarına sevk etmektedir. Aslında bu hareketi ilk olarak Kuzey Kore üzerinden yapamaya çalıştı fakat hem Kuzey Kore liderinin kendi hamileri Çin ve Rusya tarafından sakinleştirilmesi hemde Kuzey Kore lideri Kim’in şu veya bu yollarla kendisini ve nükleer silahlarını kabul ettirmesi, spor müsabakalarında gösterdiği iyi huylu yaklaşımlar ile Trump’ın planını suya düşürmüştür.
Elinde dikkat dağıtacak argüman kalmayan Trump Suriye konusunda da teröristlerle yoğun işbirliği içerisinde olması ve Suriye’de söz sahibinin Rusya olması hasebiyle, bulunduğu konum itibariyle 3. Dünya Savaşı çıkarma yetkisine sahip olsa dahi ülke içinde sınırlı yetkiye sahip olması onu bir hayli strese sokmaktaydı.
Başkan kendi aklındaki şeytanlıklar ve etrafındaki şeytanlardan yararlanarak halen toplumun büyük çoğunluğu Hıristiyanlardan oluşan ama sermayesi toplumdan daha güçlü lobilerin elinde olan Amerikan halkının gönlünü hoş tutma ve İslamofobinin Batı’da bir hayli yükselmesiyle arkasına aldığı rüzgarı bir hayli artırmıştır. Hatta bu cepheleştirmenin altına benzin dökmeyi de fırsat bilmiştir. Daha seçim kampanyasında İslam ve doğu düşmanlığı üzerinden söylemlerde bulunarak kendi toplumu üzerinde bazı kesimleri memnun etmeyi başarmıştır ancak lobi camiası için bu çabalar yetersiz kalmıştır.
Bay başkan kendisi de kapitalist ekolden gelmesine karşın en güçlü sermayedarların olduğu diğer lobiler tarafından desteklenmediği için meşruiyeti hep şaibe altında kalmaktaydı. Yine aklına giren şeytanlarla ABD elçiliğini Kudüs’e taşıma kararı alarak, sermaye sahiplerini memnun edebilirim düşüncesi aklına geldi ve nihayetinde de uyguladı. Tabi bu durum İsrail’i sevindirdiği kadar kendi ülkesindeki güçlü Yahudi lobisini de sevindirdi. İsrail’e arkasındaki dünyanın süper gücünü alma ve her yaptığını meşrulaştırma fırsatı verdi. Bu desteği almasa da yaptıklarına ses çıkartan kimse yoktu ancak hiç olmasa dahi ABD tarafından örtülü destek alıyordu, az da olsa dünya kamuoyuna karşı çekinceleri oluyordu lakin bu çekincemeler bu elçiliği taşıma hadisesi bütün karşı hareketleri susturma yolunda atılmış büyük bir adımdı. Ayrıca başkan ve başkanın hükumeti bal tutan parmağını yalar edasıyla sermayedarların eliyle ülkesinin ekonomik olarak eli güçlendirilmiş ve para birimleri diğer bütün paralar karşısında güç kazanarak yukarı yönde ivmelenmiştir.
Geçen hafta da dile getirdiğim gibi çeşitli sıkıntılar yaşıyor olsak dahi bu ülkede yaşıyor olmaktan, bu bayrak altında olmaktan onur duyuyorum. 14 Mayıs’tan bu yana Filistin’de uygulanan katliama karşı tek gerçek ve yüksek sesle haykıran ülke biziz. Yalnız burada değil dünyanın dört tarafında da tavrımız aynı yönde. Bu tavrımız dünyadaki muhatapları bir hayli kızdırmaktadır. Başımıza çeşitli çoraplar örmekte, fırsatlar kollamakta zaman kaybetmeyecekleri ve ülkemizi dünya kamuoyunda sanki katliamı biz yapmışız gibi bebekleri biz katletmişiz gibi belden aşağısı olmayan insanları bile vurmakta beis görmeyen Türkiye gibi göstermeye çalışacaklardır. Ancak 60 dan fazla kişinin kanı bizim elimize değil bu durumu gerçekleştiren, destek olan ve meşrulaştıranların eline yüzüne bulaşmıştır. İlahi adalet de hesabını soracaktır.
Son olarak İslam İşbirliği Teşkilatı’nın olağanüstü toplantısında alınan kararlar İsrail’e karşı yeterli derecede bir yaptırımı olmasa da en azından yaptıklarının Uluslararası Ceza Mahkemesine taşınması bir nebze olsun umut vermektedir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.