Tâlim ve Terbiye
İnsan, kafası ve kalbi değişmediği müddetçe değişmez. Ferdlerin ayrı ayrı, cemiyetlerin ortak bir şekilde isteklerinden birisi insanların değişmesidir. Normal şartlarda sokağa çıktığımızda birçok kez müşahede etmişizdir ki insanları bir araya getiren ortamlarda, tanımamalarına rağmen kısa süreler içerisinde ferdler birbirlerine nefret duyabiliyor, birbirlerini aşağılayabiliyor, hor ve hakir görebiliyor.
Bizler buna sebebiyet olarak;dünya meşguliyetini, dünya sevgisini, manadan uzaklaşan madde iklimini...ve daha birçok etkeni sayabiliriz. Bu etkenler nihayetinde; tahammülsüzlüğü, hoşgörmemeyi, nefret duymayı arttırıyor.
Yeri geliyor birbirimizi terbiyeye davet ediyoruz. Terbiyeye kısaca tabii davranışların yerine içtimai davranışların ikamesi ve yahut tabii insanların kültürize olması diyebiliriz. Gayet güzel bir davet...Lakin başta belirttiğimiz gibi insan, kafası ve kalbi değişmediği müddetçe hiçbir talim ve terbiyeye müspet cevap vermez. Mesele talim ve terbiyeye müsait olmak.
Mâlumunuzdur ki insan bir imtihan olarak hayır ve şer ile denenmektedir.
İslam dini sadece norm koyucu bir din değildir aynı zamanda cemiyetleri, asırlardan beri gelen alışkanlıkları da ıslah eder.
Cemiyet büyüdükçe iştahımız, ihtiyaçlarımız, arzu ve isteklerimiz katbekat arttı. Bugün baktığımızda ne ahlakların tortusuna rastlıyoruz ne tarihi değerleri umursuyoruz ne istikbale dair bir ürperti duyuyoruz...Umumiyetle âna kapılıyor ve hiçbir şeye kulak asmıyoruz. İnsanların büyük bir kısmı körleştiren, zihni karartan, iradeyi yok eden mübalağalı heyecanların hazzına ve vehametine kapılıyor.
Sadece bazen samimi, riyadan uzak sevgi ve hâle rast geldiğimizde gıpta ediyoruz.
Tamamen maddeye odaklı dünya sistemlerinin karşısında bireyler kalbine ve kafasına maddeyi, parayı oturtuyor ve neredeyse tüm değerleri çiğneyebilecek cürrete ulaşıyor.
Biz bu denli kendini kaybedişin karşısındayız ve buna yol açan her türlü sistemi de tasvip etmiyoruz. Bu soruna çare olarak İslam’ı hem kafaya hem kalbe oturtmada buluyoruz. Maalesef buna mukabil çağımızın çok büyük problemi olan, başını alıp giden dinsizlik akımı ve bunun oluşturduğu ruhi boşluk günbegün artıyor. Gönlümüz razı olmasa da neticede insanoğlu en ûlvi değerler ile en sûfli değerler arasında dolaşır ve herkes irade ve tıynetine uygun bir yer bulur ve yerleşir.
Biz inanıyoruz ki her ne kadar sırt çevrilinse de üzerine toprak atılan gölgenin üste çıkması gibi tecelli eden hakikatin farkına herkes varacaktır.