Sohbet ve Maddi İhtiras
Fertler olarak içtimai hayat içerisinde bulunuyoruz. İnsanların anlaşmaları için konuşmaları en büyük ihtiyaç. İnsanoğlu varolduğundan beri söz ve mana içerisindedir.
Bizler de bugün her hususta konuşmakta, söz sarfetmekteyiz.
Sözümüzü yazıya aktarıp başkalarına ulaştırabilme gayretindeyiz.
Söz devletler için de mühimdir. Misalen Osmanlı Devleti son yüzyıllarında daha çok diplomasiyi güçlendirerek ayakta kalmayı tercih etmiştir. Bugün de ülkemiz için dilomasi çok mühimdir.
Zaman zaman daha kalabalık şekilde bir araya gelerek konferanslar, paneller, münakaşalar da yapmaktayız.
Lâkin bunlardan farklı olarak sohbetin yeri çok ayrı. Çünkü sohbet içerisinde muhabbet de barındırır. Diğer ortamlarda samimiyet bulunmayabilir ama sohbet ortamında vardır.
Eskiden beri daha faydalı şekilde aldığımız bilgiler sohbet ortamlarında olmuştur.
Sevgili Peygamberimiz'in (sav) sohbetinde kadrolaşan ulvi insanlara ise yüce sohbetten bereketlenenler manasında "sahabi" dendi.
Sohbet, insanların yetişmesinde, yoğrulmasında, yetkinleşmesinde, kullanılan faydalı bir metoddur. Sobetlerde insan açısından bereket söz konusudur.
Ama bir taraftan da cemiyet hayatını yok eden maddi tüketim ihtirası da vardır.
Bu durum samimiyetini hissedemediğimiz günümüzün en büyük meselesidir kanaatimce..
İnsanlar manevi manada huzura erişemeyince, ruhen tatmin olamayınca kendilerinde bitmek bilmeyen madde ihtirası teşekkül etmektedir.
Bu durumu alanında uzman kişiler müşahede etmişlerdir. Çeşitli tecrübeler de vardır.
Bizler biraz etrafımızı okuyabilirsek bunu kolaylıkla farkederiz.
Burada olan nedir peki?
Dünyaperest vaziyet alan insanoğlu gerçi bu telakkide olanlara insan yığınları da diyebiliriz bunlar manevi saydığımız, bizi var eden değerlerimiz yerine
tamamen dünyada maddeten karşılık bulan, hiçbir ruhi haz vermeyen parayı, eğlenceyi, lüksü, israfı vb. koymaktadır.
Neticesinde; genel manada idealden yoksun, nereye gittiğini ve nereye ulaşacağını bilmeyen bir topluluk oluşmaktadır.
Materyalist kafa, insan değerlerini madde ile insan zekasını istismar ile insan itibarını ise tüketim kabiliyeti ile yönlendirmektedir.
Cemiyet içerisinde fertler de haliyle yediği lokmayı, giydiği elbiseyi yani maddi manada ne varsa onu kollayacaktır.
"Ben merkezli" kafa yapısının eşliğinde merhametsizlikler, adaletsizlikler tezahür ediyor...
Peygamber Efendimiz'in (sav) buyurduğu üzere; "Dünyaya aşırı rağbet, hüzün ve kaderi arttırır. Dünyada zühd sahibi olmak ise kalbi ve bedeni dinlendirir."
Bizler bu idrak içerisinde inananlar olarak dünyayı, ahiretin tarlası olarak görmekteyiz. Tapınma derecesine ulaşan madde ihtirasından ziyade maddeye hakimiyet gerekmektedir.
"İslam, madde ile yetinmeyip manaya, müşahhasla yetinmeyip mücerrede, tabiatla yetinmeyip kültüre, vahşet ile yetinmeyip medeniyete,
kesret ile yetinmeyip tevhide, yaratıkla yetinmeyip Yaradan'a ulaşmak isteyen insanı alkışlamaktadır."(S. Ahmed Arvasi) Bizler İslam'ın alkışlayacağı kul olabilme gayretiyle yaşam sürmeliyiz.