Seçimden sonra
Öksüz, yetim masumların, çaresizlerin duaları yolumuzu aydınlatmaktadır. Jön Türklerle başlayan inkar fırtınası geçmişi olmayan, geleceği ezeli düşmanların planlarıyla yönlendirilen bir gençlik yetiştirmek istediler.
Şehirlere gelenlere kapıları kapattılar. Milli mücadelede cephede olmayanlar kurumlarımızı kurdu. Yeni nesli yeniden inşa etmeye başladılar. Başka olma, Avrupalılaşma sevdasına kapılan azınlıkların çocukları bizim kullandığımız kimlikle direksiyona geçtiler. En iyi okullarda okudular ya da yabancı okullarında okudular. Birkaç dil öğrendiler.
Babaları ile birlikte servetlerine servet kattılar. Kahrolsun Amerika, dediler. Amerikan sigarası içtiler, Amerikan kotu giydiler. Teksas Tommiks kitapları arasında Amerikada, Avrupada yaşama hayali ile ülkemin dümenine yerleştirildiler.
Biz simit satarken, yaz tatillerinde çalışırken, ömründe bir defa olsa İzmir Enternasyonal Fuarı’na gitmeyi hayal ederken, dümendekiler inkarsızlığın temsilcileri oldular.
Canını zorla şehre atanlar ya kapıcı ya odacı oldular. Çocuklarımızı kaybetmeyelim hayırlı evlat olsun diye imam hatiplere gönderdiler. Yıllar sonra üniversitelerde boy göstermeye başladılar. Türkçeyi düzeltip normalleşmeye uğraşırken, onların çocukları ikinci, üçüncü üniversiteyi okuyor, master yapıyorlardı. Birkaç dil biliyorlardı. Ticaret yapanlar fabrikada ürettiklerine yeni yeni bayilikler veriyorlardı. Yurtdışı pazarlara açılıyorlardı.
Rahmetli Özal’la başlayan milli manevi değerlerine bağlı, vatanına bağlı millet evlatları resmi yerlere yeni yeni işe giriyordu. Yeni yeni şeflikten müdür yardımcısı, müdür oluyordu. Okuyamayan Anadolunun evladı fabrikada usta olabilmek için çırak oluyordu. Yabancı mühendisler, yabancılaşmış patronlar arasında evlatlarımıza değer vermiyor, iş öğretmiyordu. Ekmeği uğruna gece gündüz demeden var gücüyle çalışıyordu. Mühendislerimiz yetkili değil usta yanında kontrol gibi çalışıyordu.
Özal’dan sonra Erdoğan dönemi milletin evladı. İnsan yerine kondu, kendine, eserlerine değer verildiği yeni bir dönem başladı. Milletim uyanıyor. Ayağa kalkıyor. Ben de varım diye ev ev, kapı kapı en önde yürüyordu.
Bir şey istemiyordu. Ehilsem çağırılır diyordu. Anadolu yiğidim dolmuşa, otobüse biniyor ya da taksitle aldığı arabasını zor kullanıyor. Ama asla durmuyordu.
Taksim olaylarında, 15 Temmuz’da her çağrıya ölümüne koşan, milletime bir şey olacaksa en önde yürüyen, vatan, bayrak, ezan dendiğinde yüreği yerinden fırlarcasına ya gazi ya şehit olmaya talip haykıran Mehmet, Ayşe.... Allah’ım milletimi, Müslümanları, insanlığı koru, muzaffer eyle diye dua eden, yol varsa yürüyen milletim.
31 Marttan sonra bir olmaya diri olmaya durmadan daha ileri yürümeye, ayrılığa düşmeden ayrıştırmadan ipe sımsıkı sarılarak Gönülhanenin gönüllüsü olmalıyız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.