Peygamber Efendimizin Örnek Ahlâkı
Allah’ın (cc.) selamı, rahmeti ve bereketi üzerimize olsun.
Kainata gelişinin sebebini ‘‘Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim’’ diyerek açıklayan Fahr-i kainat Efendimiz (s.a.v) kendisinin gönderilme sebebinin güzel ahlakı tamamlamak olduğunu söyleyerek ahlakın, İslam ahlakı ile ahlaklanmanın, önemi üzerinde durmuştur.
Rasulullah (s.a.v.) her yönden örnek alınacak en mükemmel insandır, her müslümanın O'nu en güzel şekilde öğrenip tanıması, O’nun yüce ahlâkını yaşamaya ve yaşatmaya çalışması lazımdır.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) tüm insanlığa örnek ahlakını maddeleştirmektense şu kıssalar bize en güzel şekilde O’nun ahlakını özetleyecektir.
Sahabeler, Hz. Âişe (r.a) Validemize Rasulullah'ın (s.a.v.) ahlâkını sordular. Hz. Âişe (r.a) Validemiz buyurdu ki : "Siz Kur'ân okumuyor musunuz? Allah Rasulünün (s.a.v.) ahlakı Kur'an idi." Kıssada da görüldüğü gibi O’nun (s.a.v) ahlakı Kur’an-ı Kerim’den ve İslamiyetin kendisinden ayrı düşünülemez. O yüzden müslüman her ferdin de ahlakının bu temeller üzerinde olması şarttır. Müslümanlığın gereklerini yerine getirmek isteyen her mümin, Kur’an üzere ahlaklanmalı ve bu ahlak onda vücut bulmalıdır.
Peygamber Efendimizin (sav) örnek ahlakına misalen şu ibretlik kıssa O’ndaki ahlakın ne büyük bir örnek olduğunun teminatı niteliğindedir.
Peygamber Efendimizin hanesinin kapısına bir yahudi her gün bıkmadan usanmadan, sırf Fahr-i kainat Efendimize zulmetmek için insan pisliği sürmektedir. Peygamber Efendimiz de sabırla metanetle her gün bu pislik sürülen kapısını temizlemektedir. Günler bu şekilde devam ederken bir gün Peygamber Efendimiz hanesinin kapısına pislik sürerken bu yahudiyi görür ve sırf yahudi görüldüğünü farkedip utanmasın diye geri döner. Sonraları yine her gün Peygamber efendimizin kapısına pislik sürülmekte ve Peygamber efendimiz de temizlemekte iken bir gün kapının temiz olduğunu, pisliğin sürülmemiş olduğunu farkeden Peygamber efendimiz merak eder ve bu yahudinin kim olduğunu öğrenir. Daha sonra o adamın oğlunu gördüğünde “baban nerde, neden bugün gelmedi” diye sorar. Çocuk babasının çok hasta ve yatakta olduğunu söyler. Peygamber efendimiz bunun üzerine o yahudinin evine hasta ziyaretine gider. Bu ziyarete şaşıran ve bir yandan da bu ahlaka hayran kalan yahudi her gün Peygamber efendimizin kapısına insan pisliği sürdüğünü oysa Peygamber efendimizin onu ziyarete geldiğini söyler, böylelikle bu yüce ahlakı görür ve müslüman olur.
Mekke’den Taif’e tebliğ için gittiğinde Taif’te müşrikler tarafından nice zulümlere, hakaretlere ve iftiralara maruz kalmasından sonra ise Mekke’ye dönerken bir bulutun içinde Hz. Cebrâil'i farkeder. Cebrâil (a.s.) seslenir:
"Şüphesiz Allah, kavminin sana neler söylediğini işitti. Sana şu dağlar meleğini gönderdi. Kavmin hakkında dilediğini yapmak üzere ona emredebilirsin."
O anda görünen dağlar meleği de emrine âmade olduğunu ve Rasululah’ın istediği takdirde Ebû Kubeys ile Kuaykıan dağlarını müşriklerin üzerine kapanırcasına birbirine kavuşturabileceğini söyler.
Fakat, şefkat ve merhamet kaynağı Resûl-i Ekremin arzusu başka idi. Cebraile (a.s.) şu cevabı verir:
"Hayır, ben böyle bir şey istemem. İstediğim tek şey, Hak Teâlâ'nın bu müşriklerin sulbünden, Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmaksızın ibâdet edecek bir nesil ortaya çıkarmasıdır."
Peygamber Efendimizin maksat ve gayesi insanları bedduâlarla yok etmek, perişan etmek değildi. Aksine insanların hidâyete ulaşması ve ebedî saadete ermesiydi.
Allah (c.c), Rasulünün ahlakı üzere yaşamayı, şefaatlerine nail olabilmeyi cümlemize nasip eylesin. Amin.