Osman Gazi
Osmanlı’nın kurucusu Osman Bey orta boylu, geniş göğüslü, teni esmere yakın, iri gözlü, vücudunun belinden aşağı kısmı gövdesinden daha uzun idi. Heybetli, cesur, cömert, tatlı dilliydi. Başına kırmızı çuhadan yapılmış, Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. Gerek hususi kazancından, gerekse ganimet gelirinden eline ne geçerse fakirlere dağıtırdı. Rivayet edildiğine göre ömrü boyunca Beytü’lmal’dan (devlet hâzinesi) bir nesne almamıştır. Kendi koyunlarından gelen gelir ile geçinmiştir.
Her ikindi vakti hanesinde kim var ise onlara ve fakirlere ziyafet verirdi. Topraklarını kuzeyde Marmara sahiline Sakarya Nehri ağzına, güneyde Kütahya yakınlarına taşımış bulunmaktaydı. Bu hudutlar içinde Söğüt, Eskişehir, Karacahisar, Harmankaya, Bilecik ve Yarhisar bulunmaktaydı.
Bıraktığı devlette maddi ve manevi temeller o kadar kuvvetliydi ki, kısa bir müddet sonra dünyanın en büyük devletleri arasına dâhil olurken, 150 yıl sonrasında da süper güç hâline gelmişti. Anadolu beylikleri arasındaki bu en küçük teşekkül için Türk birliğini sağlayacak ve Avrupa’da, Asya’da şu devletleri yenecek, şuralarda hâkim olacak deselerdi kimse inanmazdı.
Osman Gâzi hakkında, meşhur Fransız müellifi Lamartin: “Osman Gâzi’nin tabii istidadı sade, fakat doğru ve adilane idi. Akıl ve zekâsını Allah’ın birliğine hasrederek yeryüzünde vahdaniyet-i ilahiye aleyhinde bulunan batıl itikatları ve putperestliği men etmeye çalışırdı… Osman yavaş yavaş ilerledi. Fakat hiçbir zaman geri dönmedi. Büyük devletlerin kurucularının vasıflarına sahipti. İyi kalpli, doğru sözlü, ailesine sadık, evlatları hakkında müşfik ve merhametli idi…”
Gibbons ise: “Şüphesiz ki Osman bir padişah oğlu değildir. Hayatında ancak ufak bir malikâneye hâkim olabilmiştir. Osman’ın hükümeti seneden seneye mütemadiyen büyümüştür. Devletin büyümesi bilhassa onun devamına ve istikbalinin büyüklüğüne olan emniyetten ileri geliyordu. Bu da kendisini tesis eden adamın hakiki büyüklüğüne delalet eder…” Fransız bilgini Grenard: “Bu yeni imparatorluğun kuruluşu, beşer tarihinin en hayrete değer ve en büyük vakıalarından biridir” demiştir.
Fevkalâde müttakî bir hayat süren Osman Gâzi vefat ettiğinde geriye bıraktığı şahsî mal varlığı, bir zırh, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, birkaç at sürüsü, üç sürü koyun ve emsâlinden ibaretti.
OSMANLI DEVLET ANLAYIŞINI ŞEKİLLENDİREN BİR VASİYET
Osman Gazi yarım asra yaklaşan beyliği ile altı yüz seneden fazla devam edecek bir devletin temellerini attı. Adını verdiği devleti, Hulefa-i Raşidîn (dört büyük halife) döneminden sonra İslamiyet’e en büyük hizmeti yapmakla nam kazandı. Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının atasında ve Akdeniz havzasında beşer tarihinin i’la-yı kelimetullah davasının en kuvveli temsilcisi oldu. Medeniyet ve kültür alanında şaheserler ortaya koydu. Ciltler dolusu eserlere sığmayacak başarılara imza attı.
Bu zaferin sırrı neydi diye insan merak ediyor? Küçük bir beylik iken yedi düvelde egemen olan bir devleti âli Osmanlıdan bahsediyoruz. Temellerini hangi ölçüler üzerine bina etmişlerdi?
Bu sorunun cevabını Osman Gâzi’nin vefat etmeden hemen önce oğlu Orhan Gâzi’ye yaptığı vasiyetlerde arayalım. Günümüz Türkçesi ile vasiyetnamenin özeti şu şekildedir:
“Genç olsun, yaşlı olsun herkes için nihaî son, ölüm şerbetini içmektir. Ben de beka (sonsuzluk) âlemine sefer ederken senin ikbal güneşinin parlamasını dilerim. Senin gibi bir halefim olduğu için bu dünyadan ayrılışıma üzülmem. Şimdi, dünyanın üzüntü ve sıkıntılarını unutarak sana yapacağım nasihatlere kulak ver.
Ey devlet ve ikbal sahibi oğlum! Zalim olma! Âlemi adaletle şenlendir ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şad et! Fetih hareketine devam ederek Rum memleketlerine de adalet götür. Ulemaya riayet eyle ki, din işleri nizam bulsun! Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet, ikbal ve yumuşaklık göster! Askerine ve malına gurur getirip, âlimlerden uzaklaşma, Padişahlığın aslı ve esası İslamiyet’tir. Bu sebeple Allahu Teâlâ’nın emirlerine muhalif bir iş eylemeyesin! Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Bu âlemde benim maksadım, gayem hep dinin zaferi oldu. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Rabbinin lütuf ve yardımının sana yakın olmasın istersen gece gündüz halkı korumaya çalış. Hepinizi Allahu Teâlâ’ya emanet ediyorum!”
Osman Gâzi’nin bu nasihati, Osmanlı Devleti’nin yönetim anlayışının çekirdeği oldu, Osmanlı sultanlarının hemen hemen tamamı bu nasihatleri gönülden kabul ederek uygulamaya çalıştılar. Böylece dünyada hiçbir hanedana nasip olmayan 623 yıllık bir devlet, haşmet, savlet, saadet dönemi ortaya çıkmıştır.