Orucun Öğrettikleri
Kendimi bildim bileli Ramazan orucunun, doğru dürüst yiyecek bulamayan yoksullarla ile empati kurmayı sağladığı dillendirilir. Bu Ramazan, orucun daha önce hiç düşünmediğim, bambaşka bir “işlevinin” farkına varmış bulunmaktayım!
Orta yaşları yaşıyor olmanın yavaşlattığı metobolizmamın, beni gün boyunca bilgisayar karşısına çivileyip hareketsiz bırakan işimin ve zaten kilo almaya mütemayil bünyemin beni sürüklediği sondan kaçınmak için yediğime içtiğime dikkat etmeye çalışıyorum. Dukan diyetini bırakıp, Karatay diyetine başlıyorum. Olmuyor! Bu sefer “boş ver meşhur diyetleri de sadece yediklerini azalt” tavsiyelerini kulağıma küpe yapıp yola çıkıyorum, o da fayda etmiyor. Hangi diyeti uygularsam uygulayayım bir müddet sonra bir bakıyorum küçük küçük başlayıp hızla büyüyen ihlallere başlamışım. Bir görüyorum ki, o ancak birkaç senede bir rast gelinebilecek nefis kadayıf tatlısını, yahut kolay kolay ele geçmez büryan kebabını “kaçırmamak” için yaptığım tek seferlik istisnalar ortada diyet falan bırakmamış!
Hani meşhur bir laf vardır: “Bir işe Türk gibi başlayıp, Alman gibi sürdürüp, İngiliz gibi bitirmek gerekir” diye, işte ben de tüm diyetlere tam bir Türk gibi, çok güçlü bir irade ile başlıyorum ama hepsi o kadar! Alman’lık ve İngiliz’lik “halleri” semtime uğramıyor her nedense.
Sanırım yemek konusunda bir tür “müptela” olduğumu kabul etmem gerekiyor.
Bu fasit dairenin tek bir istisnasının oruç olduğunu bu Ramazan fark ettim. Ne kadar aç olursam olayım, hangi baştan çıkarıcı yemek kokuları ile taciz edilirsem edileyim, ne kadar leziz ve ele geçmez bir yemeği önüme koyarlarsa koysunlar orucumu bozmak aklımın ucundan bile geçmiyor! Peki, oruç tutarken irademi “çelik” gibi yapan ne?
Bu sadece bana mahsus bir durum da değil! Nice alkoliklerin Ramazan başladığında orucu bıraktıkları, bayram sabahına kadar ağızlarına tek damla alkol koymadıkları bilinen bir şey.
O zaman, aynı soruyu genelleştirerek tekrarlayalım: Psikiyatrik ilaçların kâr etmediği, terapilerin işe yaramadığı en berbat müptelaları bile irade şampiyonuna çeviren sihirli iksir nedir?
Florida State ve Minnesota Üniversitelerinden üç psikolog, Roy F. Baumeister, Kathleen D. Vohs ve Dianne M. Tice “The Strength Model of Self Control” isimli makalelerinde, iradenin tıpkı bir kas gibi kullanıldıkça, zaman içinde “yorulduğunu”, harcandıkça azalan bir tür enerji kaynağı gibi görülebileceğini ileri sürüyorlar. Daha ötesi, iradenin, sergilendiği farklı alanlar ne olursa olsun, aynı havuzdan kullanılan tek bir kaynak olduğunu söylüyorlar. Yani bir konuda iradeli bir duruş sergilemenin, tamamen alakasız başka bir konuda irade sergileme performansını düşürdüğünü gösteriyorlar. Tıpkı spor yaparken yorulan kaslarımızın, ev işlerini yapmamıza engel olduğu gibi, irade gücümüzün de azaldığı zaman tek bir alanda değil her alanda azaldığını ortaya koyuyorlar.
Yapılan deney oldukça ilginç: Araştırmacılar, katılımcılara turp ya da çikolata alternatiflerinden sadece bir tanesini yemeyi seçebilecekleri bir deney ortam hazırlıyorlar. Kilolarını kontrol etmek, irade göstermek isteyen deneklerden kimisi nefsine yenilerek çikolatayı seçiyor, kimisi ise nefsine hâkim olup çikolata yerine turpu yiyor. Üçüncü bir grup da böyle bir tercihe mecbur bırakılmayanlardan oluşuyor. Deneyin ikinci safhasında her üç gruptan katılımcılara çözümü olmayan bir görev veriliyor ve ne kadar sürede pes ettikleri gözlemleniyor. Araştırmaya göre “irade kuvvetini” kullanıp turp yiyenler en başta, diğerlerinden bariz şekilde önce, 7-8 dakikada pes ederken, az bir tereddütten sonra çikolatayı tercih edenler 18-19 dakika sonra pes ediyorlar. İrade gücünü harcamamış olan üçüncü gruptakiler ise pes etmeden önce 22-23 dakika dayanıyorlar.
Deneyden öğrendiklerimizle yeniden oruç mevzuuna dönelim ve soralım:
Oruç tutan insanların iradelerinde böyle bir azalma söz konusu mu?
Şahsi gözlemlerimden ve kendi tecrübelerimden hareketle, oruç tutan insanlarda irade kuvvetinin, bırakın azalmayı, belki arttığını bile ileri sürebilirim. Aç kalmanın verdiği fiziksel yorgunlukla tahammülün azalmasını, irade kuvvetiyle yapılan işlerden ayırmak kaydıyla bunu herkes gözlemleyebilir: Ramazanda alkol almayı bırakan birçok adam küfür etmeyi de bırakır. Gün boyu aç duran pek çok oruçlu kişi, hep isteyip yapamadığı Kur’an okumak, namaz kılmak gibi sürdürülmesi “güçlü irade” isteyen işleri daha rahat yapar.
Peki, bu durum yukarıda bahsettiğim bilimsel araştırmanın sonuçlarıyla çelişmiyor mu? Bence çelişmiyor! Çünkü oruç tutarken irade kuvvetinin kullanılması asla söz konusu değil!
Oruç tutan hiçbir yetişkin, herhangi bir sağlık problemi yoksa, orucumu bozsam mı bozmasam mı tereddüdünü yaşamaz. Şu suyu içsem mi içmesem mi, şu çikolatayı ağzıma atıversem mi atmasam mı diye düşünmez. Oruca karar verilip niyet edilmişse artık tereddüt diye bir şey kalmaz.
En iflah olmaz müptelaları bile bir anda değiştiren gizli iksir budur.
“Mesele” kesin karar vermektir. Zayıf irademizden şikâyet ettiğimiz tüm konularda asıl problem, kafamızın arkalarında bir yerde kesin bir karar almamış olmamızdan, zihnimizin derinliklerinde kendimize bile itiraf edemediğimiz tereddütlerimizi sürdürüyor olmamamızdan kaynaklanır.
Nasuh tövbesi, yani bir daha belli bir günaha dönmemek üzere yapılan tövbe de aslında tereddüdü bırakıp kesin bir karara varmak değil midir?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.