Ölüm Yıldönümünde Mustafa Kemal ve Koruma Kanunu
Bugün 10 Kasım; Mustafa Kemal’in ölümünün üzerinden yetmiş yedi yıl geçmiş. Onun öldüğü gün doğanlar bugün yetmiş yedi yaşında. Resmi törenlerle ile anılacak. Rivayetler doğru ise M. Kemal elli yedi yıl süren hayatını Dolmabahçe Sarayı’nda yetmiş yedi yıl önce bugün saat dokuzu beş geçe sonlandırmıştı. Resmi geleneğe göre bugün saat dokuzu beş geçe birkaç dakika hayat duracak ve insanlar ayakta bekletilecek.
Ölümünün 77. Yılında M. Kemal’in bazı yönleri hala kalın bir sır perdesi ile örtülü. Devlet kurmuş ve demir yumrukla ülkeyi yönetmiş bir insanın artık özgürce konuşulması, yazılması, tartışılması ve kendisi ile ilgili bilgilerin yeni nesiller tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Zamanın güçlü iktidarı DP, Mustafa Kemali CHP’lilere karşı korumak için, iktidara geldikten bir yıl sonra, 1 Temmuz 1951 tarihinde 5816 Sayılı Atatürk’ü Koruma Kanununu yürürlüğe koydu. Çünkü M. Kemal’e karşı kin ve haset içinde bulunan İsmet Paşa, iktidarda bulunduğu süre içinde, paralardan ve resmi dairelerden M. Kemal’in yerine kendi resmini koydurmuştu. Hatta daha ileri gittiği noktalar da bulunmaktadır. DP, CHP’nin İsmet Paşa’nın daha ileri gitmesini önlemek için sözü edilen kanunu çıkardı.
Demokrat Parti milletvekili Halide Edip Adıvar, diyor ki: "Tasarıyı getirenlerin esas fikriyle hepimiz hemfikiriz fakat bunun için yeniden bir kanun yapmak, Atatürk'ü tarihten önceki Asuriler, Babillilerin yaptığı gibi Allahlaştırılmış putlaştırılmış insanlar arasına koymaktır. Ceza kanunundaki hükmü bir tarafa bırakarak sadece heykel kırmak veya cumhuriyetin banisi Atatürk'e dil uzatmak gibi bir saygısızlığın önüne geçmek için yeni bir kanun yapmayı bir şark zihniyetinin yeni bir mahsülü diye telakki ederim. Yani daha evvel de dediğim gibi, kablettarih put haline gelen ve bugün yerinde yeller esen eski saltanatlar devrinde şahsı ilahileştirmek ve onlara adeta bir put gibi tapmak zihniyetinin tekrar hortlaması gibi geliyor bana."
Aradan yıllar geçti. Atatürk’e karşı artık bir CHP tehlikesi bulunmaktadır. Güçlü DP iktidarı birinci yılında böyle bir kanunu tedbiren ihtiyaç duyarak çıkarmış olabilir. DP den altmış yıl sonra yine aynı güçle iktidara gelen Ak Parti’nin de önemi olmayan ve bir tedbir içermeyen söz konusu Kanunun kaldırması gerekir. Ölmüş bir insanın kanunla korunması aynı zamanda hem kendisine, hem hatırasına saygısızlıktır. Bu saygısızlığın sonlandırılması gerekmektedir.
Yakın tarihe merakı olan ve tarihini öğrenmek isteyenler için kalın bir sis perdesi oluşturan Koruma Kanunun tartışılması, yürürlükte kalmasında ısrar edilmesi ve kaldırılmasına karşı çıkmak bile izahı çok zor ve çağdışı, gerici bir düşüncedir.
M. Kemal’in ölüm yıldönümünde hayatından, hatırasından söz etmemek geleneğe aykırıdır. O sebeple unutulmuş bir hatırasını teberrüken alıntılamak istedim.
Basınımızın güzide kalemi, hatta vaz geçilmezlerinden Taha Akyol’un “Ama Hangi Atatürk” diye bir kitabı vardır. Ocak 2008’de yayınlandı. Epey baskı yaptı.
Kitap, M. Kemal’in açık ve gizli yönlerini anlatıyor. Ama anlattıklarının hemen arkasından “Ama bu M. Kemal’in dehasını gösterir.” Notunu koymayı da ihmal etmiyor. Aslında Taha Akyol’un yazdıkları çok meçhul şeyler değil. Ama yine de okunmaya değer.
Başkumandan M. Kemal, İzmir’i Yunanlılardan kurtarmış ve 30 Ağustos tam bir zafere kavuşmuştur. M. Kemal 2 Ekim tarihinde Ankara’ya gelecektir. Rauf Bey Başkanlığında toplanan Hükûmet büyük bir karşılama merasimi programı hazırlar.
İstasyonla TBMM arasındaki caddeye üç adet zafer takı konulur. M. Kemal, kura ile seçilen on kişilik bir heyet tarafından Polatlı’da karşılanır. Trenle Ankara’ya gelinir ve Gar’da coşkulu karşılama yapılır.
O dönemde TBMM’de görevli imam ve müezzin bulunmaktadır. M. Kemal, TBMM’den içeri girerken görevli imam dini kıyafeti ile dua etmeye hazırlanmaktadır. Ama isterseniz bundan sonrasını Taha Akyol’un rivayeti ile Mahmut Esat Bozkurt’un TÜPRAŞ yayınlarından çıkan “Atatürk İhtilali” kitabından okuyalım.
“Meclis’te müezzin beş vakit ezan okur, imam cemaate namaz kıldırırdı. Dikkate değer ki, Kurtuluş Savaşları zaferle taçlandıktan sonra Atatürk, Ankara’ya döndü. Meclis kapısı önünde resmî üniformasıyla, bekleyen imam efendi Atatürk’ü (O zaman henüz Atatürk unvanını almamıştı) durdurdu, ellerini kaldırdı, fakat dini duaya başlar başlamaz, Atatürk hiddetle: “Burada böyle şeylere lüzum yoktur. Bunları camide yapabilirsiniz! Biz savaşı dua ile değil, Mehmetçiğin kanıyla kazandık” dedi ve imamı kovdu.” (Taha Akyol, Hangi Atatürk, sh, 345)
Hâlbuki Başkumandanlık Meydan Muharebesinin kazanılmasından hemen sonra aynı M. Kemal Ankara’ya telgraf çekerek camilerde mevlitler okunmasını, dini merasimler yapılmasını için talimatlar veriyor.
G Ü N Ü N H İ K M E T İ
“Zulmü alkışlayamam, zâlimi aslâ sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım…
-Boğamazsın ki !
-Hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.”
M. Akif, Safahat
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.