Zeynep OKUMUŞ

Zeynep OKUMUŞ

Nostalji 

Nostalji 

Oturup saatlerce eskiyi dinlemek kadar güzel bir şey var mıdır? Bazen ruhumun yanlış yıllara tıkılıp kaldığını düşünürüm. Sanki ait olmadığım senelerde yuvarlanıyormuş  gibi üzüntü duyarım. Şu yılda, şu zamanda doğmuş olsaydım hayatım nasıl olurdu diye düşünmekten kendimi alamam. Mesela radyo tiyatrosu dinlerken sadece seslerini duyduğun karakterlerin aşklarını hissetmek, bütün mahalle radyonun başına toplanmak nedir bilmem. Bayramları kurulan dönen salıncaklara hiç binmedim. O hayran olduğum, fotoğraflarda kadınların eteklerinin altından bile giydiği İspanyol paça pantolonları bulmak çok zor. İki elim boyunda bir telefonun ağırlığını hissetmedim ya da geyikli duvar kilimlerim, gaz lambalarım olmadı. 
Bunlar elimde olmadan yüreğime hüzün toprakları atıyor sanki. Oysaki ne çok isterdim şimdi bu yazıları mürekkepli çelik kalemlerle yazmayı, daktilo kullanmayı…

Arkadaşlarımın garibine gider fakat ben horozlu şekerleri çok severim. Sepetinde onlarca horozlu şeker ile kapı kapı dolaşan amcalardan almak gibi olmaz ama en azından biraz hissettir, düş kurdurtur. 

Sürekli sahaflara uğrar, eski kitapların tozlu ve sararmış yapraklarına dokunur dururum. Pembe serilerin adları ve kapaklarındaki resimler komiğime gider. Hele ki sevdiğim bir yazarın kitaplarından birini bulayım, dünyalar benim olur. Bazı anılarım vardır sahaflarla ilgili. Bunlar biri, bir iki yıl önce teyzemle aldığımız bir kitap arasından arkası yazılı  bir çocuk fotoğrafı çıkması. Yazıdaki isimle fotoğrafın sahibine ulaşmıştık. O küçücük çocuk 40' lı yaşlarında bir doktordu artık. Yaşadığım en tatlı anılar arasında sağlam bir yer tuttu kendine bu olay. 

Antika eşyalar bana o yıllarda yaşıyormuşum hissini verdiği için çok sevdiğim şeylerdendir. Sanki onlara dokundukça, parmaklarımı etraflarında gezdirdikçe şahit olduğu bütün yılları, bütün o paha biçilemez anıları görebilecekmişim gibi gelir. 

Benim bu anlamlandıramadığım ama anlamsızlığına aşık olduğum hisleri belki bundan 40-50 yıl sonra başka bir çocuk bu yıllara duyacak. Ne kadar garip, değil mi? İnsanın eskiye özlem duyması… 

"Nostalji" kelimesi 1688 yılında İsveçli psikolog Johannes Hofer tarafından Yunanca "nostos" yani "eve dönüş" ve "algos" yani "acı" kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşturulmuştur dostlarım. 

O zamanlar yurtlarını özleyen askerlerin bazı semptomlar göstererek hastalanması (İsveç hastalığı) durumunu açıklamak için oldukça önemli bir tabirdi. Şimdi ise bu kavram bize geçmişi ve belki de kimine göre güzel olan günleri hatırlatıyor, tarifsiz ve delice huzur veriyor. 

Cambridge, "nostalgia" yı geçmişte olan şeyleri düşünürken hem zevk hem de hafif üzüntü hissetmek olarak tanımlamış. Hissettiğiniz üzüntünün derecesine göre mükemmel bir motivasyon kaynağına veya belalı bir hastalığa dönüşebilen bir kelimedir, nostalji. 


Kimse sizi anlamayabilir, hissettiğiniz üzüntüyü saçma görebilir, komik duruma düşebilirsiniz. Ben, hiç yaşamadığım yıllara özlem duyuyorum dostlarım! 
Fakat nostaljik bir insan olmak bu demektir işte. Takılıp kaldığınız seviyeye yani hastalık diyebileceğimiz yere gelmezse dünyanın en hoş, en tatlı duygusudur bana sorarsanız. Bize hoş gelen hangi duyguda biraz acı yoktur ki? Geçmiş çok uzaktaki bir mumdur. Bırakmana izin vermeyecek kadar yakın, seni tam anlamıyla rahatlatmayacak kadar uzak… 


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
SON YAZILAR