Nefret Söylemlerinin Eyleme Dönüşmesi Ve Sonuçları
Nefret söylemi deyince neyi anlamalıyız? Ona bakmak gerekir. Biz söylemlerin ne anlama geldiğini yeteri kadar anlamadığımız sürece sonuçlarını doğru okuyamayız.
Nefret söylemi; insanı hedef alır. Onun dilini, dinini, etnik kökenini, ırkını, sosyal konumunu, fiziki özelliklerini ve cinsiyetini önyargılı bir şekilde gözeterek düşmanca davranışları ile ötekileştirmek, ayrıştırmak ve düşmanlaştırmaktır. Bunun sonucunda ya kendi eyleme geçer ya karşısındakinin kendisine saldırmasına neden olur ya da karşılıklı eylemleri görürüz. Bu saldırgan duygular küfür ve hakaret ile başlar zamanla daha da ileri gider. Bu daha sonra kin, nefret ve düşmanlık halini alır. Bu da beraberinde, gasp, hırsızlık, yaralama, cinayet gibi eylemlere, kin, nefret, öfke ve intikam duygularına neden olur.
İstatistiklere baktığımızda, toplumun gün geçtikçe daha da gerildiğini, düşmanlıkların, kin, nefret ve intikam duygularının en üst safhaya çıktığını görüyoruz. Hükümlü sayısının yüz binlerle ifade edildiğini, hırsızlık, yaralama, şiddet ve cinayet oranlarının hızla katlanarak arttığını üzülerek, kahrolarak gözlemliyoruz. Neredeyse her birimiz, elimize, bıçak, balta, silah veya her türlü kesici, yaralayıcı aleti alarak sokağa çıkar hale geldik. Bu da yetmedi özellikle sokaklar, parklar güvenilir yerler olmaktan çıktı. Birbirimize tahammülsüzlük hat safhaya ulaştı.
İşin daha da korkuncu nefret söylemleri yaş ortalamasını tahmin dahi edemeyeceğimiz şekilde düşürdü. İşte küçük bir evladımızın kürsüden siyasi bir lidere, “Hain” diye bağırması. Ve bu evladımız daha sonra bu davranışından dolayı o küçük yaşına rağmen özür dilemiş; “Çok heyecanlanmıştım, refleks oldu, bunlar aklıma nereden geldi bilmiyorum. Benim durduğum alanda kadınlar konuşuyordu, aklıma yerleşti” dedi.
Yani, “büyüklerimden etkilendim”
Peki, kim o büyükler? Söyleyelim! Öncelikle kendi karanlığını aydınlatamamış, siyasi kaygıları olan aydınlar, ideolojik ve siyasi yaklaşımlarla sanat yaptığını sanan sanatçılar, yazarlar, topluma akıl, fikir verdiğini düşünen ama en çok akla kendisinin ihtiyacı olan akil adamlar ve tabi ki siyasiler. Ve bütün bu olup bitenlere tepkisiz kalan veya benim siyasi düşünceme yakınsa “iyi etmiş, aferin, hak etti” diyen veya demeye getirip alkışlayan bizler ve işlemeyen adalet mekanizması...
Düşünün bir kere, herkesten önce, naif, saygılı, edepli bir dil kullanması gereken milletvekilleri, “dokunulmazlık” zırhı arkasına sığınarak birbirlerine ağza alınmayacak küfürler ve yumruklarla saldırıyorlar. Sonra başta kamu görevlileri olmak üzere her önüne gelene her türlü hakareti edip, milletin anasına, bacısına küfredip hiçbir şey olmamış gibi davranıyorlar. Biz de o vekil kendi siyasetimize yakınsa, “ o öyle dedi ama falanca da şöyle demişti” diyerek bir yanlışı bir yanlış ile düzeltmeye kalkıp bir nevi nefret dilinin savunuculuğunu yapıp alkışlıyoruz.
Nefret dilini nasıl alkışlıyoruz? Örneğin, önünde arkasında koca koca unvanlar bulunan Sedef Aktaş, Sayın Cumhurbaşkanına, “Büyükbaş hayvan bir saraya girdiğinde o kral olmaz, o saray ahır olur” diyerek inanılmaz bir nefret dili kullanıyor. Üstelik bir TV kanalın da. Bir kesim de bunu elleri patlayıncaya kadar alkışlıyor. Bu da yetmiyor, bizi yönetmeye talip anlı-şanlı siyasilerimiz destek ziyaretine gidiyorlar. Bunun yansıması olarak da, Sayın Cumhurbaşkanının ve eşinin hastalığında, sosyal medya yine nefret dilini kullanmaktan geri kalmıyor.
İnanılmaz ama gerçek, bu ülkenin yönetimine talip ana muhalefet partisi Cumhurbaşkanına hakaret suç sayılmasın diyerek akıl tutulması yaşıyor. Cumhurbaşkanı kim olursa olsun öncelikle halkın teveccühü ile seçilmiş, iş başına gelmiş, bu devleti, bu milleti, bu vatanı, bu bayrağı temsil eden irade...
Bu tutum ve davranışların halka yansıması ise daha da korkunç. Yazımızın ikinci paragrafına baktığımızda bunu net bir şekilde görürüz.
Yazımızı nefret söylemine canlı bir örnek vererek bitirelim.
Ankara Öveçler semtimde faaliyet gösteren, terbiyeli, efendi, nezaketli ve sporcu kimlikleri ile Ankara halkının özellikle semt sakinlerinin büyük bir beğenisini ve takdirini kazanmış, şahsımın da yıllarca spor yapmış olduğu, bu ülkeye yıllarca sporcu yetiştirmiş, Çınar Spor Kulübü, sırf daha önceki yönetim tarafından kendilerine sosyal tesis tahsis edildi diye, mahkeme kararına rağmen hukuksuz ve kanunsuz olarak sosyal tesislerinden, 10 Şubat Perşembe günü polis zoruyla tahliye edilmesi planlanıyor. Bunun sonucunda da, engelli eğitimi verilen 250 engelli evladımız sokağa atılıyor, bine yakın sporcu bu kış gününde sosyal tesissiz kalıyor, Avrupa ve dünya şampiyonu sporcular çıkartmış bir spor kulübünün faaliyetlerine son verilmek isteniyor. Ankara’da amatör spor kulüplerine vurulmuş en büyük darbe gerçekleştirilmiş oluyor.
İsmi Cumhurbaşkanlığı adaylığında da geçen Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, kin, nefret, öfke ve intikam duyguları ile hareket ederek, nasıl bir kaosa neden olacağının umarız farkına varır. Dileğimiz bu yanlış ve hukuksuz karardan acilen dönülmesidir.
Buradan bütün aydınlara, sanatçılara, yazarlara, siyasilere sesleniyoruz!
Şayet bu halkı, bu vatanı, bu milleti, bu devleti seviyor ve sorumluluk hissediyorsanız; “Kin, nefret, intikam, hırs, öfke, zalimlik ve zulüm barındıran, nefret söylemlerinden, davranışlarından vazgeçin... Unutmayın! Hakk’ın, halkın ve adaletin hesabı çetindir.
Kin, nefret, öfke, küfür, hakaret söylem ve davranışları yerine, sevgi, saygı, nezaket edep ve terbiye söylemleri, yaşantımıza ve davranışlarımıza yansıması, halkta huzur, barış ve kardeşliğin sağlanması selam ve duasıyla...
İsmet Taş – İç Anadolu Birliği Genel Başkanı
Dünya Muhabirler Birliği Türkiye Başkanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.