Milyon Birinci: Cevher Dudayev
1980’li yılların sonunda Sovyetler Birliği içten içe çökmeye başlamıştı. Sovyetler Birliği’nin içinde yer alan milletler bağımsızlıkları için mücadele etmeye başlamışlardı. Bir tuğgeneral olarak Estonya’da görev yapan Cevher Dudayev, isyanları bastırmak için kendisine gönderilen emirleri bağımsızlıkları için mücadele eden insanlara bomba atmayacağını söyleyerek reddetmişti. Bu onurlu tavrı Estonya halkı tarafından takdirle karşılansa da Sovyetler Birliği tarafından hoş karşılanmadı ve Çeçenistan’ın başkenti Grozni’ye sürgüne yollandı. Daha sonra ise ordudan istifa etti.
Daha önce kaybettikleri bağımsızlıklarına kavuşmak için mücadele eden milletlerden biri de Çeçenlerdi. Toplanan Çeçen Milli Kongresi’ne çağrıldı ve icra heyeti başkanlığına seçildi. Bu meclisten çıkan bağımsızlık kararı sonrasında 27 Ekim 1991 yılında yapılan seçimlerde Çeçenistan Cumhurbaşkanı seçildi.
Çöken bir devletin enkazıyla uğraşan ve ülkenin dört bir yanında çıkan isyanlardan başını kaldıramayan Rusya, başlarda Çeçenlerin bağımsızlık ilanını tanımamakla ve seçimleri geçersiz saymakla yetindi. 1994 yılında ise Rusya, Çeçenistan’a askeri operasyon başlattı. Savaş sürerken, 21 Nisan 1996’da bir savaş uçağından atılan füze sonucunda hayatını kaybetti. Batı medyasına verdiği bir röportajda “Her Çeçen generaldir; ben sadece milyon birincisiyim” demişti. Çeçenlerin bağımsızlığı için “milyon birinci” general böylece şehit oldu.
Süleyman Çobanoğlu, Cevher Dudayev’in şehadetinden sonra yazdığı bir yazıda şöyle diyor:
“Mel Gibson’un kırkta biri kadar yakışıklı değildi. Ama bir ülke bir özgürlük için savaşacak kadar yiğit bir adamdı. Önceleri Kremlin’in bir generaliydi, adını kimse bilmezdi. Sonra, Çeçen cihadı başladığında O’nu ekranlarda, sayfalarda görmeye başladık. Hep o şeriat yeşili sancağının önünde yapardı bu toplantılarını. Semiz gerdanlı, parlak ray-ban gözlüklü NATO kanadı generallerine benzemiyordu. Laci giymiyordu. Biraz demode kılıklı, hatta ince kalem bıyıkları ve tuhaf serpuşuyla haberlere takılan zap’çıları kıkırdatan bir görünüşü vardı. Ayyaş bir domuzun suratında toplanan dev bir firavun çarkıyla savaşıyorlardı; ne hassas dengeleri biliyorlardı, ne jeopolitiği takıyorlardı. Her noktasına ateş ve çelik isabet eden delik deşik bir yurdu, sevgiliden yadigâr bir ipek mendil gibi kanlı koyunlarında sakladılar.”
Cevher Dudayev’e rahmet olsun…