Mevsimlik Milliyetçilik
Türkiye’de her seçim döneminde bir gelenek vardır. Türk milliyetçiliğiyle ve milliyetçilerle husumeti olan hemen hemen her parti Türk milliyetçilerinin oyunu alabilmek için birbirleriyle milliyetçilik yarışına girerler. Milli değerlere ne kadar bağlı olduklarını vurgulamak için çoğunlukla uydurma olan anılarını anlatırlar. Hatta bu anılarını birkaç damla gözyaşı ile süslemeyi becerdikleri takdirde milliyetçilerin oyunu “cebe attıklarını” düşünürler.
Bu taktiği kullanmak için bu seçimde biraz geç kaldılar. Bölücülerin oylarıyla rahat rahat kazanacaklarını dolayısıyla milliyetçi oyların önemli olmadığını düşünenler beklediği sonucu alamadı. Bu hayal kırıklığından sonra Kandil’e ve yeniden çözüm sürecine sabitlenmiş rotalar apar topar Ötüken’e çevrildi.
Kalp yahut zafer işareti yapmak için kalkan eller bozkurt yapmaya başladığı gibi Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılacağına dair vaatler yerini terörle mücadeleye bıraktı. KHK’lıların görevlerine iadesinin ise konusu dahi açılmamaya başladı.
Seçimlerin ikinci tura kalması ve milliyetçi oyların kıymetinin anlaşılmasıyla başlayan söylem değişikliğinde özellikle bir isim öne çıktı. Sözde ermeni soykırımını, teröristlerin ölüm yıldönümünü anan tweetleriyle tanınan biri meydanlarda Göktürk bayrağıyla arz-ı endam etti. Kendisi “Seçimden sonra oy almak için sağcı gibi görünme takiyyeciliğinden kurtulacağız.” demese belki bu değişimin samimi olduğunu inandıracak birkaç kişi bulabilirdi.
Bu mevsimlik milliyetçiliğin esas aktörleri ise “eski ülkücü” sıfatıyla seçim dönemlerinin vazgeçilmezi olan vitrin mankenleridir. Milliyetçi oylar için olta vazifesi görmesi için seçimden seçime ortalığa salınan bu tipler seçimlerin ikinci tura kalmasıyla tekrar boy göstermeye başladılar. Eğer yeni sıfatınız, eski sıfatınızın önüne geçemiyorsa ve siz eski sıfatınızın üzerinden birilerinin maşası olmuşsanız takkeyi elinize alıp düşünmeniz hayrınıza olur.
Dün böyleydi bugün de böyle olacak… Fazla tevazunun sonunun vasat insandan nasihat dinlemek olduğu gibi şerefli bir Türk milliyetçisi olmanın da bedeli dansöz siyasetçilerden milliyetçilik dersi almaktır.
Cennet mekân Başbuğ Alparslan Türkeş’in yıllar önce söylediği ama bugünleri de anımsatan sözleriyle bitirmek istiyorum:
“Dört defa sıkıyönetim mahkemesine çıkarıldım, idamla yargılandım. Neymiş Türkiye’nin dışında da Türkler var bunların da kurtulması için bir çare arayalım onlarla da irtibatta olalım demişim. Ama bugün herkes Turancı oldu Türkiye’de. Bize bir şey kalmadı. Zarar yok, biz hiçbir şey istemiyoruz. Herkes gerçeği görsün.”