Meslekî dindarlık 3
“İnsanlara, Allah'ın soracağı soruları sormayın.” (FSM) İnsanların ibadetleri Allah ile kul arasında ki meseledir. Dünyevi her hangi bir konuda sorulacak ilk soru kesinlikle insanların ibadetleri olmamalı, çünkü insanları ibadetlerinden dolayı hesaba çekecek olan yegane otorite Allah'tır.
Birini işe alırken, birine görev ve sorumluluk verirken, ona sorulacak ilk sorular arasında, ya da o kimsede arayacağımız kriterler arasında, ibadetlerden önce ehliyet ve liyakat olmalı, tecrübe ve kabiliyet olmalı, dürüstlük ve sadakat olmalıdır.
Tabi ki bu şartları aynı oranda taşıyan kimseler arasında tercih yapılırken, insanlara, topluma ve işine sadakat ölçüsünün bir göstergesi olarak, Allah'a karşı sorumluluklarını yerine getiren bir kimse, tercih sebebidir.
Sadece namaz kılıyor diye, hiç alakası olmayan işlerde insanları istihdam etmek, görev ve sorumluluk vermek, hem o kimseye, hem o işe ve o işten etkilenen herkese haksızlık ve zulümdür.
Bu durumun yaygınlaşması, kokuşmanın, içten içe yok olmanın ayak sesleridir.
İnsanlara sadece dindar görünümlerinden dolayı hak etmediği görev ve sorumluluk verenlere en güzel cevap, Peygamber efendimizden gelsin.
Mekke’nin fethinden sonra Kâbe’nin anahtarlarının henüz Müslüman olmayan Osman b. Talha’da bırakılması gerçeğini bilmeyen yoktur.
Ama ne hikmetse, önceliğin kesinlikle ehliyet ve liyakat olduğu gerçeği çoğu zaman laftan öteye geçmemiştir.
Her konuda bize en güzel örnek olan Peygamber efendimiz, maalesef bu konuda pek örnek alınmamıştır.
Bize işini iyi yapan ehliyet ve liyakat sahibi insanlar lazım.
Ehliyet ve liyakat sahibi insanlar arasından dürüstlük, sadakat ve sonrasında ibadet, devamında başka kriterler sıralanarak seçim yapılabilir.
Başarının ve büyük medeniyet inşasının sağlam temeli ancak bu şekilde atılabilir.
Asıl dindarlık, Allah'a karşı sorumlulukların, hayatın her alanını kuşatmasıdır.,
Dindarlık sadece ibadetle sınırlı bir alana hapsedilemez.
Yaptığımız her işi, attığımız her adımı, söylediğimiz her sözü güzelleştiren etkin bir güçtür dindarlık.
İnancın söz ve davranışa dönüşmesi, ete kemiğe bürünmesi, insanda hayat bulmasıdır.
1989 yılında, henüz 10 yaşında iken yaptığı mezuniyet konuşmasında;
“Ben diğer çocuklar için buradayım. Buradayım çünkü önemsiyorum. Buradayım, çünkü her yerde çocuklar ızdırap çekmekte, çünkü kırk bin insan her gün açlıktan ölmekte. Buradayım çünkü o insanların çoğu çocuk. Anlamalıyız ki, fakirler her yanımızda ve biz onları görmezlikten geliyoruz. Anlamalıyız ki, üçüncü dünya ülkelerindeki insanlarda bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar. Anlamalıyız ki, onlar bizim rüyalarımızı görüyor, bizde onların rüyalarını. Anlamalıyız ki, onlar biziz, biz de onlar. Rüyam; 2000 yılına kadar açlığı bitirebilmek. Rüyam fakirlere bir şans verebilmek. Rüyam, her gün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek.
Rüyam gerçekleşebilir ve gerçekleşecek, eğer hepimiz geleceğe bakıp oradaki ışığı görebilirsek. Eğer açlığı görmezlikten gelirsek, o ışık sönecek. Eğer hepimiz yardımlaşır ve beraber çalışırsak, o ışık yarının ümidiyle büyüyecek ve özgürce parlayacak.” Diyen ve 24 yaşına geldiğinde İsrail buldozerinin önünde ölüme giderken “Zulüm bizdense, ben bizden değilim.” Sözünün ete kemiğe bürünüp RACHEL CORRIE olarak Filistin'de ortaya çıkmasıdır dindarlık.
“Vallahi, hırsızlık yapan kızım Fatıma da olsa hak ettiği cezayı verirdim.” Diyebilmektir.
“Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin.” (Nisa-135) ayetine muhatap olduğumuzda, yalpalamadan dimdik durup, adaleti ayakta tuta bilmektir, dindarlık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.