Melih Gökçek’in sonunu hazırlayan hatalar
Hani küçük günahlarda ısrar edilince o günahlar amel defterine büyük günah olarak yazılır ya… Melih GÖKÇEK’in siyasi amel defteri de kanımca bu tarz büyük günahlarla dolu. Bir defa twitter atmak iyidir hoştur da sürekli twitter atmak boştur. Tamam güzel kardeşim, sosyal medya ile ilgilisin, olabilir; ancak nedir o öyle ergenlere, mendoburlara, muhteris kifayetsizlere sürekli laf yetiştirme telaşı? Çok mu gerekli idi? Eee, sonuçta bu da birilerinin gözüne battı. Sen kimsin ey Melih Gökçek, kimsin sen?
Tabi her twitin içeriği de masum olmuyordu. Tamam, vatan-millet tandansı vardı ama bazıları çok dokunaklıydı be Melih Ağabey… ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Vekili Marie HARF’a twitter’dan “Hadi sarışın cevap versene. Come on blonde answer now” yazdın da ne oldu? Abuk subuk bir Amerikalıyı muhatap kabul etmiş oldun. Bahis mevzu sarışın da bu durum kendisine sorulduğunda “o sözlere yanıt verip, onurlandırmayı düşünmüyorum” diyerek kendince çalım attı, caka sattı. Sen kimsin ey Marie HARF, kimsin sen? Ama işte örneklerimiz maalesef öyle tek tük değil. Hatta bu sarışın Marie vakası gene hafif kaçıyor. Bir de kasırga twiti var ki Amerikalıların psikolojisini kasırgadan beter alt üst etmişti. Harvey ve Irma kasırgaları ABD’nin güneyini cehenneme çevirirken tuttun "Mevlam bizle uğraşanların başına öyle dert ver ki bizi unutsunlar" diye twit attın. Ta ciğerlerine dokundun yankeelerin. Elin gazetecisi uyanık… Ulu orta soruverdiler bu twiti ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather NAUERT'a. Sözcü, “ben inançlı bir kadınım ve umarım o dualar yalnızca sağır kulaklara düşer” diye yanıt verdi, asık surat yaptı, seni mahçup çıkardı. İyi mi oldu? Ey Heather NAUERT, sen kimsin de bizim Melih Ağabeyimizi mahçup çıkarıyorsun, kimsin sen?
Fetullahçı Terör Örgütüyle Sivil Mücadele Platformu olarak biz de ABD hakkında farklı şeyler düşünüyor değiliz; her fırsatta sivri dilimizle adamları zıvanadan çıkarıyoruz. Hele Michael RUBIN diye üçüncü sınıf bir ajan bozuntusu var, hani şu reisicumhurumuzu ölümle tehdit eden... Herifin kellesine tomarla ödül koyduk, gene medyada haber olamadık! Ama sen koskoca Melih Başkansın ey şehreminiler şehreminisi! Senin gibi gedikli bir Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı varken kimiz ki biz, biz kimiz?
Demem o ki Melih Başkan, ABD’ye sataşmalarının acaba bir geri dönüşü olmuş mudur? Bu mevzu acaba gizli kapılar ardında diplomatik şikayet mevzu edilmiş midir? Özellikle de şu sarışın Marie’den çok kıllanıyorum!
Twitter mwitter deyip geçiyoruz da gördüğünüz üzere nasıl da etkili bir savaş enstrümanı imiş, değil mi? Ama Melih Başkan, beni çok bağışla, Bülent ARINÇ’ın şu twitini hatırlatmadan twitter bahsini kapatırsam okurlarım yüzüme tükürür. Hani sen istifa için ağırdan alıyorsun ya, ne demişti Bülent ARINÇ, en üste sabitlediği twitinde: “Bir Hint atasözü der ki: Eğer birileri oturduğu koltuktan kalkmakta sıkıntı yaşıyorsa, kesinlikle altını kirletmiştir!” Hoppala bacanak, buyur buradan yak! Bu laf savaşta düşmana söylenmez yahu! Bizim kültürümüzde düşmüşe, ezilmişe vurmak var mıdır, yoktur. CHP bile “dayan Melih Başkan arkandayız” deyip duruyor. Altınız çiziyorum CHP… Şu Melih GÖKÇEK’i bir kaşık suda boğmak isteyen kadim düşman CHP! Sen üzme canını Melih Başkan, biz Fetullahçı Terör Örgütüyle Sivil Mücadele Platformu olarak Bülent ARINÇ’ı bile Savcılık Makamına şikayet etmiş gözü kara kimseleriz. Bülent ARINÇ ile atışmanda psikolojik üstünlük kesinlikle sende, ol veçhile bu didişmeden asla vazgeçme; zira şunu da bilesin ki senin kendine göre az çok bir toplumsal popülariten olsa da Bülent ARINÇ’ı seven birisine henüz rastlayamadım.
Twitter bahsini kapatıyorum, Ankara’nın gerçeklerine geliyorum. Geçenlerde dolanırken Ankara’da, ayağım mırığa giriverdi. Mırık nedir? Mırık, Ankara’da çok bilinen bir şeydir. Üstünde kaldırım taşı gibi, toprak gibi normal bir satıh olmasına rağmen altında su veya çamur gibi nahoş bir madde bulunan gizli tuzaklara mırık denir. Ankara’da –özellikle kaldırımlarda- çok sayıda mırık vardır. Hele ki yağmurlu zamanlarda dolaşırken her adımı besmele ile atmak lazım. Hangi kaldırım taşının altından nasıl bir sürpriz çıkacak, bilemezsiniz. Yahu Melih Başkan, Ankara taşından kaldırımları söküp beton blok kaldırım taşlarını döşedin, gene de bu mırıklardan bizi kurtaramadın! Bunu ilk defa Hürriyet Gazetesi’nden bir yazarın eski ABD büyükelçilerinden biriyle yaptığı söyleşiden okuduğumda çok gülmüştüm. Adam açıkça Ankara’da kaldırım taşlarının resmen mırık olduğunu söylüyor, mızmızlanıyordu. Okurken gülmesi iyi de yaşayınca -yani ayaklar o mırıklara girince- hiç de gülünç olmuyor. Nerede geldim bu mırığa? Nereden olacak son zamanlarda Ankara’nın sos veren şehircilik anlayışından… Ey eski ABD Büyükelçisi, kimsin sen ya?
Gene bir keresinde Ankara’da dolanırken bir şey dikkatimi çekti: Sokaklar, caddeler kapkaranlık! Niye böyle diye sordum dostlara. Melih Başkan elektrikten tasarruf ediyor dediler. Sustum. Susmayım da ne yapayım? Kimim ki ben?
Ey yirminci yüzyıldan beridir nur yüzü eskimeyen güzel insan Melih Başkan… Sincan’a neden belediye otobüsü yok? Çayyolu, Ümitköy cenahı zengin, o yüzden belediye otobüsü olmayabilir, anlarım. Yalnız Etimesgutluların, Sincanlıların günahı nedir anlayamadım? Oradaki vatandaşlar nasıl kahrediyorlar bu duruma biliyor musun? Oysaki şöyle bir dön bak oy sandıklarına, sana en çok oy çıkan yerler, o gariban muhitler değil midir? Diyeceksin metro yaptık, metroya binsinler! Önceden otobüsle bir saatte gittiğin Sincan’a metroyla da bir saatte gittikten sonra ben ne anladım o metrodan? Kaldırılan banliyö de Sincan’a 45 dakikada gidiyordu, ne geçti elimize? Şu Çayyolu metrosuna da mutlaka değinmek gerekiyor. Hani o cenahta belediye otobüslerini kaldırıp milleti laf anlamaz söz dinlemez dolmuş ahalisine mahkum ettin ya… Çayyolu metrosunun hakikaten işe yarar bir ulaşım aracı olduğunu mu düşünüyorsun? Altından üstünden şarıl şarıl akan dereleri boşverelim. Böylesine kağnı hızıyla giden bir metro acaba dünyada başka nerede var? İnsan evladının yaşadığı yerlere uzak duraklar, beklemekle gelmeyen trenler, erken saatte hizmete kapatmalar... Ne deyim, tuhaf! Ama tabi suç asla Melih Başkan’da değil! Ah sizi gidi Etimesgutlular, Sincanlılar, Eryamanlılar, Yenikentliler, Yapracıklılar, Bağlıcalılar, Konutkentliler Çayyolulular, Ümitköylüler, Beytepeliler… Allah aşkına siz kimsiniz yahu? Siz kimsiniz de dağ başlarındaki ucube sitelere yerleştiniz? Hayret bir şey yahu!
Geçenlerde gene dolanıyorum Ankara’nın mırıklı sokaklarında, çok değişik bir durum dikkatimi çekti: Binli ikibinli caddeler… Yeni yerleşim yerlerindeki hiçbir akla mantığa sığmayan ikibin küsurlu cadde numaraları ile acaba nasıl bir kamu yararı amaçlanmış olabilir? Onu da geçtim, bir keresinde de Emek-Bahçeli muhitinde dolanırken her sokağın her caddenin bir yeni bir de eski numarası olması dikkatimi çekti. Mahalledeki tüm sokak numaraları değiş tokuş yapılmış. Sordum bir dostuma, bunun hikmet nedir üstad diye. Hiç şaşıramadığım bir cevap verdi: “Ey fani, Melih Başkan bu mahallelerden bana oy çıkmıyor diye aklınca böyle bir cezalandırma yolu seçti. Biz de cezamızı çekiyoruz!” Doğrusunu söylemek gerekirse kafamın tası attı. Ey Emek-Bahçelievler ahalisi, siz kimsiniz de böyle bir idari tasarrufu ceza olarak yaftalarsınız, kimsiniz siz?
Fark ettiyseniz “dolanmak” fiilini biraz fazla kullandım. Nedense Ankara bana biraz da dolanmayı hatırlatıyor. Tabi bir de hukuku dolanmak var. Bunu ilk defa platformumuzun hukuk ve basın sorumlusu İbrahim ÇETİN’den duymuştum. Bir keresinde kendisiyle Ankara’da dolanırken şu anısını paylaşmıştı: Mimarlar Odası sırf siyasi kin ve garez sâikiyle Melih Ağabeyimizin her icraatını mahkemeye taşıyınca İbrahim kardeşimizin gözünü öfke bürümüş, Melih Başkana bir mektup göndermiş. “Bana destur ver, hukuk nasıl silah olarak kullanılırmış, hukuk dolanılarak nasıl zeytinyağı gibi üste çıkılırmış Mimarlar Odası’na göstereyim, hepsine haddini bildireyim” demiş. Gayet de samimiymiş. Ama kendisine tahmin ettiğiniz üzere iki satır “ihtiyacımız yok” diye baştan savmalık cevap gelmiş. Arkadaşımızın dediğine göre kendisine destur verilip biraz da destek sağlansaymış Mimarlar Odası denen yapılanmayı doğduğuna bin pişman edermiş. Kendisini tanıyan biri olarak altına imzamı atıyorum. Buradan gelmek istediğim mevzu ise şu: İnsanlar sana ulaşamıyor ey Melih Başkan! Çok kelli felli adamdan duydum, “Melih Başkana ulaşmak bakanlara ulaşmaktan zor” diyorlar. Hepsi de haksız olamaz ya! Acaba diyorum, biraz kibirlenmiş miydin, yoksa Ankaralılara mı öyle geliyordu? İyi hatırlarım bir zamanlar Ankara’da kallavi halk konserleri olurdu, herkesi kucaklayan eğlenceler tertiplenirdi, daha bir sıcak şehir havası yaşanırdı. Şimdilerde Ankara bildiğin buz… Kırk saat bekleyip metroya bineceksin de, şırıl şırıl akan derlerin arasından yüz saat gide gide bir AVM’nin içinde kendini bulacaksın! Ankara’da dolanmak ne kadar da zor, pes!
Ah Melih GÖKÇEK, daha neler neler yazarım yazmasına da bir İzmirli olarak üstüme vazife değil diye düşünür, Ankaralıların hışmından korkarım. Bu İzmirliler de zaten bir acayip! Kimsiniz siz ey İzmirliler, kimsiniz ya?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.