Küresel güçlerin hedefindeki ülke; “Türkiye”
Her yeni bir güne uyandığımızda, “Acaba bugün nasıl bir saldırı ile karşı karşıya kalacağız?” diye kendimize sorar olduk. Öylesine alıştık ki bu saldırılara, bunlarla yaşamaya alışmalıyız diyor hiçbir şey bizleri şaşırtmıyor artık.
Küresel güçlerin elli yıllık, yüz yıllık hatta bazen iki yüz yıllık hedeflerini görür hale geldik. Elbette en büyük hedefleri; bu ülkeyi parça parça bölüp, eyaletlere, bölgelere veya irili ufaklı devletlere ayırmak. Ve bunu da tek bir kurşun atmadan, kendilerinden tek bir insanın canı yanmadan yapmak istiyorlar. Hem de bu ülkenin insanlarını kullanarak bunu yapıyorlar.
Hangi hükümet, hangi yönetim, hangi anlayış ile yönelitilirseniz yönetilin, güçsüzseniz, başta enerji olmak üzere, savunma sanayi, askeri ve ekonomik konularda dışarıya bağımlı iseniz, kendi kendinize yetemiyor veya kendinizi savunmak için zayıf durumdaysanız tam da küresel güçlerin iştihanı kabartan ülkesiniz demektir. Ya onların istedikleri gibi bir ülke olacaksınız, bir dediklerini iki etmeyeceksiniz, verdikleri emir ve talimatları kabul edeceksiniz ya da her türlü saldırıyı peşinen kabul etmiş olacaksınız.
Dün; emir-komuta halkasından çıkan bir Türkiye’yi yola getirmek için, ihtilaller, darbeler yaparlar, hükümetler kurarlar, hükümetler yıkarlardı. Gençleri birbirlerine düşman ederler, sonra çatıştırırlar, sonra da oturup her iki tarafın da birbirlerini yok etmesini seyrederler di. Ta ki Türkiye tekrar istedikleri düzeye gelinceye kadar.
Bu güne geldiğimizde, ihtilallerin, darbelerin, 15 Temmuzların, gezi eylemlerin, ekonomik saldırıların bir işe yaramadığını, Suriye’de düzenlenen operasyonlar, savunma sanayimizdeki atılımlara, ayaklarımız üzerinde durmamız da eklenince, güçlenen Türkiye’den korkan küresel güçler saldırılarını daha da yoğunlaştırarak, “zıvanadan” çıktılar. Ülkemize boyun eğdirmek için her yolu deneyerek her türlü alçaklığı yapıyorlar.
Başımıza bazı ülkeleri sarmanın yanı sıra, uyuşturucu belasını musallat ettiksen sonra, bunu ihraç ettikleri LGBT ile devam ettirdiler. Aklınıza hangi tür “sapıklık, sapkınlık” gelirse onu pompalamaya, fonladıkları medya aracılığı ve besledikleri siyasiler vasıtasıyla, her türlü gayrimeşruluğu meşru göstermeye başladılar. Bununla da kalmadılar başka saldırı yöntemlerine başvurdular.
İşte tam da burada Türk Silahlı Kuvvetlerini yani bizim göz bebeğimizi hedef almaya, en hassas noktalarımızdan birine vurmaya başladılar. PKK/PYD/YPG, Fetö gibi terör örgütlerine göz açtırmayan, inlerini başlarına geçiren, şehitlerimizin ve masum sivil halkın kanlarını yerde bırakmayan silahlı kuvvetlerimizi, gece demeden, gündüz demeden insanımızı koruyup-kollayan, huzur ve selameti için mücadele eden, hainlerin ve alçakların her türlü hakaretine maruz kalan gerektiğinde şehit olan, polisimizi itibarsızlaştırmaya çalıştılar.
Bilinen uşakları, “Türk Askeri, PKK operasyonlarında kimyasal silah kullandı” iftirasını, yalanını, alçaklığını ortaya atarak, efendilerine selam çaktılar. Bunu da, Türk Tabipler Birliği ve Ana Muhalefet Partisi milletvekili ve il başkanı vasıtasıyla yaptılar.
Bunlar ve benzerleri tek bir gün ama tek bir gün aslanlarımız şehit olurken, yürekleri sızladı mı? Bir kere olsun şehitlerimiz için bırakın cenaze namazlarını üzüntülerini ifade eden sözler kullandılar mı? Veya o babayiğitlerin haklarını koruyan tek bir laf ettiler mi? Yoksa bunun tersine terör örgütlerine her fırsatta sahip mi çıktılar? Katliamın her türlüsünü yapan, yakan, yıkan, beşikteki bebeğe kurşun sıkan PKK lının hakkı var ama buna engel olmak için şehit olan Mehmetciğin, polisimizin hakkı yok!
Başta Afganistan, Suriye ve Irak olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde her türlü savaşı çıkartıp, akla hayale gelmedik kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak insanları yok eden, kan kusturan efendilerine, vekâlet savaşı veren, böl, parçala, yut politikasını uygulayan, bebek katillerine, kendi halkından olan masum insanları katleden terör örgütlerine ölümüne sahip çıkabiliyorlarsa, elbette bu hainlere söyleyecek bir çift lafımız olmalı!
Ama söyleyemezsiniz! Çünkü söylemleriniz nefret söylemi sayılarak ceza alırsınız! Peki, kim ceza alır? Sen, ben, biz… Onlar her türlü yalanı söylerler, iftirayı atarlar, hainlikte sınır tanımazlar, bizim canımız yanar bizim susmamızı, hiçbir şey söylemememizi isterler.
Hayır! Susmadık, susmayacağız! Susturamayacaklar! Buradan haykırıyoruz!
Askerimize, polisimize iftira atanlar, yalanlarıyla hainlikte sınır tanımayanlar, askerimizi, polisimizi itibarsızlaştırmaya çalışanlar, sapıkları, sapkınlıklar başımıza bela edip sapıklığı meşrulaştıranlar, bu topraklarda yaşayıp, ekmeğini yedikleri bu vatana ihanet edenler;
Siz, Ahlaksızsınız, şerefsizsiniz, hainsiniz, alçaksınız…
Bu millet bunun hesabını size demokratik yollardan mutlaka ama mutlaka soracaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.