Kudüs
Mescid-i Aksa geçtiğimiz günlerde yine İsrail polisinin baskınına uğradı. Kudüs’teki Müslümanlar üzerinde her Ramazan artan daha da artan baskı maalesef “sıradan” bir olay haline geldi. Her yıl mübarek Ramazan ayında Mescid-i Aksa’ya saldırılar olur, çeşitli Müslüman ülkeler saldırıyı oldukça şiddetli(!) bir şekilde kınarken bazıları buna dahi gerek duymaz ve bir dahaki yıl için aynı şeyler tekrar edilir. Kısır döngü…
Türkiye’de ise Kudüs’e yapılan bu mutat saldırılar bazen seçimlerde biraz fazla oy alabilmek için kullanılır bazen ise tabelası dışında varlığı pek de hissedilmeyen, teröristlere sesleri çıkmazken teröristlerle her alanda mücadele eden ülkücülere çemkirmeyi kendilerine vazife edinmiş çeşitli muhafazakar dernek ve vakıfların ismini duyurması için bir fırsat olarak görülür. Kırmızı çizgilerden, sınırı tükenen sabırlardan ve taşmak üzere olan bardaklardan bahsedilen bu konuşmalar “işgalci İsrail” sloganlarıyla son bulur ve gaz alma görevi layıkıyla sona erer.
Gaz almakla görevli bu kişileri tanımak oldukça kolaydır. Kudüs’ün İsrail’in kurulduğu 1948 yılından beri işgal altında olduğunu vurgulayarak o tarihten beri bitmeyen zulümlerden bahsederler ancak milli bir bakış açısından yoksun oldukları için Kudüs’ün Osmanlı’nın elinden alındığı, işgal edildiği 1917 yılından hiç bahsetmezler. Çünkü onlar için Filistin’in Türk yahut İngilizlerin elinde olması önemli değildir. Kudüs’e milliyetçi bir gözle bakanlar, bazı ülkelerden değil doğrudan vicdanından aldığı icazetle Kudüs davasını güdenler İngiliz mandasıyla İsrail’in kurulması arasında fark görmezler, birini diğerine yeğlemezler.
Kudüs bizim ilk kıblemizdir, Miraç mucizesinin yükseliş eşiğidir. Kerkük gibi Doğu Türkistan gibi Kudüs de tarihimizin bize bir emanetidir. Ne Türk düşmanlığıyla Doğu Türkistan’ı unutanlardan ne de İslam düşmanlığıyla Kudüs’ün ismini anmaktan kaçınanlardan olmamak her Türk’ün milli sorumluluğudur. Kudüs’ü işgalden kurtaracak olan köşklerinden kınama mesajı yayınlayan basiretsiz yöneticiler ve onların gaz almakla görevlendirdikleri boş hamasetten öteye gitmeyen uşakları değil, milli ve manevi değerlerine samimiyetle bağlı aksiyonunu mukaddes değerlerinden alan Türk gençliğidir.